Vatandaşlar, yerel bürolar, parlamentolar, hükümetler, tüm devletler ; kamu hizmetlerini ve ortak malları yıkarak, çalışanların haklarını, çevrenin ihtiyaçlarını ve gıda güvenliğini ihlal eden çok uluslu şirketler ve finans grupları tarafından kontrol edilen örgütlerin eline verilen ekonomik tercihleri konusunda yetkili makamdan yoksundur:

Bu sebeple ABD ve AB’nin gizlice ettikleri «Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı »nı (TTIP) reddetmek gerekir.

Bu nedenlere neredeyse hiç bahsedilmeyen başkaları da eklenir: Daha büyük ve tehdit edici bir projeyi ifşa eden jeopolitik ve jeostratejik niteliktekiler.
ABD’nin AB nezdindeki Büyükelçisi Anthony Gardner şunda ısrar etmektedir: “ anlaşmaya varmak için bazı önemli jeostratejik nedenler bulunuyor “.

Bahsi geçen nedenlere “Batı’nın çöküşü ve Asya’nın yükselmesi sonucu 2030’a kadar gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkeleri geride bırakacağını” öngören ABD Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından işaret ediliyor.
Bu sebeple Hillary Clinton ABD/AB ortaklığını, siyasi ve askeri NATO’yu birleştiren “ ekonomik bir NATO”yu düşünerek, “transatlantik ortaklığımızın başlıca stratejik hedefi” olarak tanımlar.

Washington’ın projesi açıktır: ABD komutasında olmaya devam eden, İsrail, Körfez krallıkları ve diğerleri ile, Rusya ve Çin işbirliğiyle kurulup yükselen Avrasya bölgesine, BRICS ülkelerine, İran’a ve Batı’nın egemenliğinden kurtulan diğer ülkelere karşı çıkan bir ABD-AB siyasi, ekonomik ve askeri blok yaratarak NATO’yu daha üst seviyeye taşımak.

Bu projenin hayata geçmesi için atılması gereken ilk adım Avrupa Birliği ve Rusya arasında bir çatlak yaratmaktı.
Temmuz 2013’te Washington’da, ABD ve Rusya’nın avantajlı ticari anlaşmalar sunduğu Avrupa’nın en büyük güçleri arasındaki zıt çıkarlar nedeniyle ilerlemekte zorlanan TTIP görüşmeleri başladı.
6 ay sonra, Ocak-Şubat 2014’te ABD ve NATO tarafından düzenlenen Kiev Bağımsızlık Meydanı’nındaki ayaklanmalar, Avrupa’da Soğuk Savaş ortamını yeniden yaratarak zincirleme bir reaksiyon başlattı (Ukrayna’daki Ruslara saldırılar, Kırım’ın ayrılması ve Rusya’ya ilhakı, yaptırımlar ve karşı yaptırımlar).

Söz konusu dönemde, AB ülkeleri katıldıkları, ABD ve NATO’nun savaşlarının (Libya, Suriye) ve (bu savaşların sonucu ortaya çıkan) İslam Devleti (IŞİD) imzasını taşıyan terör saldırılarının yol açtığı göç akını baskısına boyun eğmektedirler.

Kuşatılma durumunun neden olduğu psikozunun yayıldığı, göç akınlarının “istinat duvarlarınca” bölündüğü bu Avrupa’da ABD, avcı bombardıman uçakları ve nükleer kapasiteli savaş gemileri Rusya kıyısına konuşlandırarak Soğuk Savaş’ın bitiminden sonraki en büyük askeri operasyonu başlatmış oldu.

28 AB ülkesinden 22’sinin üye olduğu ABD komutasındaki NATO, özellikle doğu cephesinde askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (2015’te 300’den fazla).
Tüm bunlar, Washington’ın bir ABD-AB siyasi, ekonomik ve askeri blok yaratma projesini destekledi: ABD’ye AB’den daha bağlı olan doğu ülkelerinden başka, İtalya’nın kayıtsız şartsız mutabakatını barındıran proje.
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere en büyük güçler halen müzakeleri sürdürüyorlar.
Ancak bu arada en büyük güçler NATO’yla daha da bütünleşiyorlar.
Fransız parlamentosu, Fransa 1966 yılında karşı çıksa da, 7 Nisan’da topraklarına NATO komutanlıkları ve üslerinin kurulmasına imkan veren bir protokolü kabul etti.

Der Spiegel’in yazdığına göre Almanya, Rusya’ya sırtını dayayan Baltık ülkelerinde NATO’nun konuşlanmasını desteklemek üzere Litvanya’ya asker göndermeye hazır durumdadır.

Yine Der Spiegel’e göre Almanya, birincil stratejik öneme sahip bölgeye NATO’nun konuşlanmasını destekleyerek, şimdiden IŞİD ile mücadelede resmi olarak görev yapan Alman Tornadoların Türkiye’den operasyona katılmak amacıyla bir hava üssü kurmaya hazırlanıyor.

ABD komutasındaki NATO’da Fransa ve Almanya’nın artan entegrasyonu, TTIP’nin “jeostratejik gerekçelerinin” çıkar çatışmalarına (özellikle Rusya’ya uygulanan pahalı ekonomik yaptırımlar dikkate alındığında) üstün geldiğini gösteriyor.

Çeviri
Seyma Tahan
Kaynak
Il Manifesto (İtalya)