Henry Kravis (KKR) ve Laurence Fink (Blackrock), Emmanuel Macron ve Şeyh Muhammed bin Zayed üzerine oynuyor.

Fransa’da siyasetin sonu

Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın 2 Eylül 2005’te felç geçirmesinden bu yana, Fransa’nın cumhurbaşkanlığı görevini üstlenebilecek bir siyasi lideri olmadı. İkinci görev süresinin sona ermesi, Başbakan Dominique de Villepin ile İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy arasında, ülke çıkarlarını arka plana düşüren, olağanüstü hal ve hayali suçlamalar temelinde şiddetli bir mücadeleye yol açtı.

Nicolas Sarkozy’nin seçilmesi, « kurumsal » zihniyetin ortaya çıkışını ve dolayısıyla kökensel olarak sitenin örgütlenmesi anlamında siyasetin sonuna damgasını vurmaktadır. Yeni cumhurbaşkanı ülkeyi bir şirket gibi yönetmek istediğini belirtir. Görevini artık bir yükümlülük olarak değil ama bir « job » olarak gördüğünü ilan eder. Özel hayatını ve sosyal başarısını teşhir etmeye özen gösterir. Artık halkın iradesini vücuda getirmeyi değil, ama ülkeyi kişisel iradesine (« istiyorum ... ») göre dönüştürmeyi hedefler. Son olarak, CİA ile olan eski bağlarına uygun olarak, ordularını NATO içinde Amerikan komutası altına sokacak kadar Fransa’yı ABD’ye bağımlı hale getirir.

Halefi François Hollande, bu aşırılıklara tepki olarak, « sorun yaratmayan; ne kendisi, ne de ülkesi için hevesi olmayan biri, normal bir cumhurbaşkanı » olmak ister. Siyasi tartışmalarda uzman, ancak siyasi düşünüşten yoksun, –en az kendisi kadar bilgisiz olan– üst düzey yetkililerinden görevlerini öğrenir. Her alanda, selefinin yolundan gitmeyi sürdürmekle yetinecektir ki bu onu sosyalist inançlarından uzaklaşmak zorunda bırakacaktır. Sadece ABD başkanlarından esinlenen bir Püriten ahlakını dayatmak için girişimde bulunacaktır.

Bu kez Emmanuel Macron, uluslararası spekülatörlerin yardımıyla seçimleri kazanır. Siyasi yaşam konusunda çok kısa bir deneyime sahiptir ve siyasetle hiç ilgilenmemiştir. Kışkırtıcı açıklamaları ve aşağılayıcı davranışlarıyla şaşkınlık yaratarak kendini kabul ettirmeyi sever. Dokunduğu her şeyi, özellikle ekoloji ve emeklileri malileştirir.

Bu on dört yıl boyunca, Fransa’nın önde gelen siyasi liderleri, sadece kişisel servet peşinde koşmaktan, gittikçe vatana hizmetten uzaklaşırlar.

Son cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında önemli adayların hiçbirinin ülke için bir vizyon ortaya koyamaması, sadece hükümet programlarını sunmuş olması özellikle bulgusaldır. Sanki cumhurbaşkanlığı görevi ortadan kaybolmuş gibidir. Artık bundan böyle tartışmalar farklı dosyaların yönetimine ilişkin siyasi açık arttırmalarla, sayı cambazlıklarıyla sınırlıdır.

Gözlerimizin önünde kitabımda, bu sapmanın genel kayıtsızlık içerisinde dış politikanın özelleştirilmesine yol açtığını ortaya koydum [1]. Fransa, birliklerini kesinlikle ona ait olmayan çıkarların hizmetine sokarak ve uzaklarda yaşayan yüz binlerce isimsiz insanın katledilmesi sürecine katılarak, Fildişi Sahili, Libya, Suriye, Sahel’de her türlü savaşa müdahil olmuştur.

Bu yozlaşma kaçınılmaz olarak devam etmektedir. Şimdi de artık iç siyaseti etkilemektedir.

Emmanuel Macron’un genç yakın koruması Alexandre Benalla (fotoğrafta sağda), muhtemelen NATO hesabına « bir iç güvenlik biriminin kurulması » ile ilgili düzenlenen beyin fırtınasına katıldığı Élysée Sarayı’nda dahi eşlik etmektedir. Eş zamanlı olarak, Binyamin Netanyahu’nun mali destekçisi olan mafya İskender Mahmudov ile bir itaat bağı kurar.

Emmanuel Macron ve ekolojinin malileştirilmesi

Emmanuel Macron « Maliye’yi yeşilleştirme » niyetini daha önce açıklamıştı. ABD’nin küresel ısınmaya karşı Paris Anlaşması’ndan çekileceğini duyurması ona bunun için fırsat sundu. Daha henüz etkili olmasından çok önce, ABD’li mevkidaşına büyük yankı uyandıran « Make our planet great again! » (Gezegenimizi yeniden büyük yapalım!) cümlesiyle seslenir.

Bu konuyla ilgili yürütülen iletişimle hiçbir ilgisi olmayan bu anlaşmazlığın iddiasını hatırlatalım. Kyoto Protokolü 1997 yılında sera etkisine katkısı olan beş gaz türünü belirler. Dünya Bankası tarafından yönetilen bir Uyum Fonu ve alınıp satılabilir bir izin sistemi oluşturur. Amaç, hem bu gazların üretimini sınırlamak, hem de orantılı biçimde toplam gaz emisyonlarını, gelişmiş ülkelere alınıp satılabilir izinler satmalarına imkan tanıyarak gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmesini finanse etmektir. Tek kuruş ödememe konusunda kararlı olan Başkan Bill Clinton, Senato tarafından oybirliğiyle gizlice reddedilmesini sağladığı bu metni kamuoyu önünde onaylar. Eşzamanlı olarak, başkan yardımcısı Al Gore’a alınıp satılabilir izinler için bir borsa oluşturulması emri verir. Al Gore, o dönem adı duyulmamış bir hukukçu olan Barack Obama’ya borsanın tüzüğünü yazdırır. Gelecekte alınıp satılabilir izinler göz önüne alındığında, ABD’li finansörler dünyadaki üstünlüklerini koruyacaklardır [2]. Barack Obama Amerika Birleşik Devletleri başkanı olduğunda, 2015 yılında bu düzeneği Paris Anlaşması ile onaylatır. Bu arada, sera gazlarından dördü kaybolmuştur, geriye sadece sözde etkisi asgari düzeyde olan karbon dioksit (CO2) kalır. Ancak karbondioksit insanlar tarafından üretildiğinde, « fosil yakıt kaynakları » olan kömür, gaz ve petrol tüketiminden kaynaklanmaktadır. Sadece bu gaza odaklanılmasının, plastik sektörüyle yeni çıkış noktaları bulan petrol endüstrisine zarar vermeksizin, yeniden canlanmak için elektrik gücüne dönüşecek olan otomobil endüstrisi için yeni pazarlar açılmasına neden olması beklenmektedir.

Emmanuel Macron bunun üzerine, daha sonra uygulaması « sarı yelekler » hareketini tetikleyecek olan yeni bir yakıt vergisi tasarlar. Fransızlar, birkaç hafta içinde, neredeyse otuz yıl boyunca tepki göstermeden gözlemledikleri bir fenomenin farkına varırlar: ekonominin ve finansın küreselleşmesi Batı’daki orta sınıfları yok etmektedir [3]. Küresel mali düzenin yeniden sorgulanmasını istemeyen Cumhurbaşkanı Macron arıza yapar.

Beşinci Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Bakanlar Kurulu salonu, burada spekülatörleri (sağ tarafında Laurence Fink) kabul eden Cumhurbaşkanı Macron tarafından ele geçirilir.

Emmanuel Macron ve emeklilerin malileştirilmesi

Emmanuel Macron’un azmettiricilerinin kim olduğunu anlamak için Fransa’ya değil yurtdışına bakmamız yeterli olacaktır. Her ne kadar seçilmesinde Rothschild bankası rol oynasa da, bu o kadar da önemli olmamıştır. Aksine, KKR ilk hedge fund’unun patronu Henry Kravis bunda çok daha büyük, hatta belirleyici bir yol oynamıştır [4]. Servetini yasallığın sınırındaki bir tekniğin geliştirilmesiyle elde etmiştir: borçlandırma yoluyla şirketlerin satın alınması (« LBO », Fransızca: « kaldıraç etkili satın alma »). Hırslı genci Bilderberg Kulübü’ne sokan ya da yine onun Başbakanı Edouard Philippe’i de seçen odur.

Henry Kravis şimdiye kadar bir köpekbalığı olarak kabul edildi ve Wall Street’teki hiç kimse KKR ile güçlerini birleştirmeyi düşünmüyordu [5]… 2008 mali krizinin büyük bir fırsat sunduğu dünyadaki ilk varlık yöneticisi Blackrock hariç.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 25 Ekim 2017’de, aralarında Blackrock’un patronu Laurence Fink’in de yer aldığı büyük spekülatörlere yönelik bir seminere ev sahipliği yapması için, Bakanlar Kurulu’nun toplandığı salonu özelleştirir [6]. Fink’e, çalışanlarından biri, İngiliz maliyesinin eski şansölyesi Baron George Osborne eşlik eder. Édouard Philippe (Başbakan), Muriel Pénicaud (Çalışma Bakanı), Bruno Lemaire (Maliye ve Ekonomi Bakanı), Élisabeth Borne (Ulaştırma Bakanı) ve Benjamin Griveaux (Bruno Lemaire’in müsteşarı) bu yüce kurulun önünde sıralanırlar.

Toplantı sırasında Emmanuel Macron ve Bruno Lemaire muhataplarına Fransızların emeklilik sistemini malileştirme planlarını anlatırlar: kuşaklar arasında dayanışma sisteminin terk edilerek, bir sermayelendirme düzeneğiyle emeklilik sisteminin iyileştirilmesi. Bunun için eski bir politikacı olan (o dönemlerde 70 yaşında) Jean-Paul Develoye’yi seçerler ve onu Emeklilik Reformu Yüksek Komiseri olarak görevlendirirler. Blackrock’un Fransa’daki patronu Jean-François Cirelli’nin kadim dostudur. Ayrıca « PACTE Yasası » olarak adlandırılan, şirketlerin büyümesi ve dönüşümü yasası tasarısına « emeklilik sandığına daha iyi bir erişebilirlik », yani sermayelendirme yoluyla en zenginlerin emekliliğe erişimini sağlayan gizli bir madde eklemek istediklerini de ifşa ederler.

Bu arada iki yıllık istişareden sonra seçmenler, emeklilik reformunun ne gerektireceğini hala bilmemektedirler. Günden güne, bazı özel rejimlerdeki açık kınanmakta ve sosyal adalet adına sistemin standartlaştırılması çağrısında bulunulmaktadır; ya da suç yaşam süresinin uzamasına yüklenmekte ve hesapları dengelemek için çalışma süresinin uzatılması önerilmektedir. Gerçekte, dünyadaki hiçbir ülkenin tek bir emeklilik sistemi yoktur ve « yaşlılar arasındaki işsizlik » dikkate alındığında, emeklilik yaşının yükseltilmesinin, tasarruf imkanı vereceğini söyleyebilmemiz için hiçbir dayanak yoktur. Bütün bu gürültü patırtının tek amacı hükümetin asıl hedefini gizlemeyi amaçlamaktaydı: nesiller arasındaki dayanışma yerine sermayelendirmeyi ikame etmek. İki haftalık muhteşem bir grevle taçlanan, Sarı Yelekleri de içeren devasa bir toplumsal protesto hareketi yükselmektedir.

Le Parisien tam da bu sırada şaşırtıcı bir haber yayınlar: Jean-Paul Delevoye anayasayı ihlal ederek, yürütülen reformdan en çok faydalanacak olan Fransız Sigorta Federasyonu’nun mesleki eğitim kurumu İFPASS ile bir bağlılık ilişkisini sürdürür [7]. Birincisiyle bağlantılı bir diğer mesleki eğitim kurumuyla bir başka bağ kurar. Birbiri ardına, yaşlı bilgenin on dört bağlantısı tespit edilir. İstifa kararı vermesi için sekiz gün geçmesi gerekecektir.

Başkan Emmanuel Macron, onu kınamak yerine, istifası karşısında « üzüntüsünü » dile getirirken, partilerinin Ulusal Meclis’teki parlamento grup başkanı Gilles Le Gendre « cesur kararını saygıyla karşıladığını » belirtir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümetin neredeyse tüm üyelerinin uzun zamandır bundan haberdar olduğu ve yükümlülüklerinin aksine duruma müdahale etmediği anlaşılmaktadır. Olay çok sonraları, Cumhuriyet Başsavcısı’na aktarılır.

Böylece François Mitterrand yönetiminde yaygınlaşan yolsuzluktan devletin özelleştirilmesi sürecine geçmekteyiz; Ceza Kanunu’nun ihlalinden, Anayasa’nın ihlaline. Bunun hiçbir sonucu olmayacağına inanmak büyük aptallık olacaktır.

Çeviri
Osman Soysal

[1Gözlerimizin önünde, Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı (2017).

[21997-2010: Financial Ecology”, by Thierry Meyssan, Translation Roger Lagassé, Оdnako (Russia) , Voltaire Network, 7 December 2015.

[3Batı kendi çocuklarını nasıl yiyip yutuyor?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Rast Haber (Türkiye) , Voltaire İletişim Ağı , 4 Aralık 2018.

[4Emmanuel Macron kime borçlu?”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 11 Aralık 2018.

[5Barbarians at the Gate, Bryan Burrough, Harper & Row (1990).

[6«Comment l’Élysée a déployé le tapis rouge au roi de Wall Street», Le Canard enchaîné.

[7«L’oubli gênant de Jean-Paul Delevoye», Catherine Gaste, Le Parisien, 9 décembre 2019.