Kofi Annan’ın Birleşmiş Milletler’deki (BM) iş yönetimi, idari işler ve etkinlikler düzenleme konularındaki geçmişi tartışmasız başarılı kabul edilirken, siyasal alanda yaptığı işler son derece eleştirilir. Kofi Annan, bugüne kadar genel sekreter sıfatıyla BM’yi tek kutuplu bir dünyaya ve ABD’nin küresel hegemonyasına adapte etmeyi şiar edindi. BM’nin ideolojik temellerini tartışmaya açtı ve örgütün uluslararası anlaşmazlıklara çözüm getirme kapasitesini bloke etti. Şimdi de Suriye krizine bir çözüm bulmakla görevlendirildi.
BM eski Genel Sekreteri, Nobel Barış Ödülü sahibi Kofi Annan’dan, Ban Ki-moon ve Nabi El-Arabi ile birlikte Suriye krizine barışçıl bir çözüm yolu bulmak amacıyla görüşmeler yapması bekleniyor. Özel deneyimlere ve kamuoyunda çok olumlu bir itibara sahip Kofi Annan’ın bu görüşmeleri yürütmek üzere görevlendirilmesiyse herkes tarafından memnuniyetle karşılandı.
Peki, uluslararası üst düzey yetkileri bulunan Annan neyi temsil ediyor? En yüksek yetkilerle donanmasını kim teşvik etti? Geçmişte ne tür siyasal tercihleri vardı ve şimdi hangi taahhütlerde bulunuyor?
Eski mesai arkadaşları Kofi Annan’ın ağırbaşlılığını, zekasını ve işlerin üstesinden gelmesindeki becerisini takdir ediyor. Karizmatik bir kişiliğe sahip olan Annan, yaptığı işlerden dolayı arkasında derin izler bıraktı. BM “Genel Sekreteri” sıfatıyla yetinmeyip, bürokrasi batağına saplanmış bir örgüte yeniden hayat verecek kararlar alan bir “General” gibi davranmaktadır. Nobel Barış Ödülü teorik olarak idari bir kariyer yerine, kişisel olarak yerine getirilen siyasal misyon sahiplerine verilmesine rağmen, Kofi Annan’ın sahip olduğu istisnai mesleki özellikleri Nobel Barış Ödülü kazanmasına neden olmuştur.
TRAJİK BAŞARISIZLIKLARA RAĞMEN PARLAK BİR KARİYER
Kofi Annan, ilk prestijini Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i Irak’a katması girişiminde BM’nin 900 çalışanının zor durumda kalmasıyla kazandı. Annan, Saddam Hüseyin ile görüşerek personelleri kurtardı ve bu başarısıyla BM nezdinde prestij kazandı. Hemen sonra BM’de Barış Sağlama Operasyonları görevine getirildi.
Ruanda’da bulunan mavi berelilerin komutanı Kanadalı General Romeo Dallaire’e dayanılarak verilen bilgilere göre; Kofi Annan kendisinden beklenilen çok sayıda görevi yerine getirmemiş ve meydana gelen soykırım olaylarında esas sorumluluğu BM’nin elinde yeterli yetki olmamasına bağlamıştır. Ruanda’da Tutsilerin ağırlıkta olduğu ve bazı Hutus muhaliflerinin de dahil olduğu 800 bin kişi ölmüştür. 400 mavi berelinin elinin kolunun bağlı kaldığı Bosna-Sırp Kuvvetleri çatışmasında da benzer bir senaryo meydana geldi. Kofi Annan, burada da katliamlara seyirci kalmıştı.
ABD, 1996 yılı sonunda Mısırlı Boutros Boutros Gali’nin tekrar genel sekreter olarak görev almasına muhalefet etti ve kendi adayı olan BM’nin üst düzey bir bürokratı olan Kofi Annan’ın genel sekreter olmasını sağladı. Ruanda ve Bosna’daki mesleki başarısızlıkları, kariyeri önünde engel olmak yerine, tam aksi gerçekleşti. Söz konusu başarısızlıkları açıkça itiraf etmesine rağmen sistemin tıkanmasını sağladığı için başarısızlıkları birer koz haline geldi. Kofi Annan böylesi bir kariyer geçmişine rağmen 01 Ocak 1997 yılında BM Genel Sekreterliği görevine yükseldi.
BM GENEL SEKRETERİ
Kofi Annan bu göreve atandıktan kısa bir süre sonra BM bünyesinde, 15 kadar diplomatın katıldığı kapalı oturum şeklinde, iki günlük bir seminer düzenledi. BM’nin bu “kendi içine çekilme” faaliyeti Rockefeller Brothers Fund tarafından cömertçe karşılandı.
Siyasal önceliklere göre BM harcamalarını yeniden tahsis ettti ve Genel Sekreterlik bütçesini önemli bir oranda azalttı. Örgütün idari işlevlerini dört ana hedef etrafında topladı: Barış sağlama ve güvenlik, kalkınma konuları, ekonomik ve sosyal faaliyetler ve insani konular. Bunun yanı sıra Genel Sekreterlik Yardımcılığı pozisyonu ihdas etti, kararların hemen uygulamaya geçmesini sağlayacak yeni bir icra kurulu oluşturdu.
Kofi Annan’ın bu yeni ve büyük girişimi, ‘küresel etki’ yarattı. Gönüllü bir diyalog temeline dayalı olarak, özel kuruluşlar, sendikal örgütler ve hükümet dışı organizasyonlar; çevre ve çalışma koşulları için belirlenen normlara uygun olarak, görüşmelere katıldı ve insan haklarına saygı konularında çalışmalara başladı.
Söz konusu ‘küresel etki’nin pratikte beklenilen yansımaları olmadı. Buna karşılık, Annan, BM’nin ruhunda değişiklikler yapmış, ulus devletlerin BM nezdindeki gücünü izafi hale getirmek suretiyle, “Hükümet dışı organizasyon” sıfatı olmayan ve unvanı büyük güçlerin sübvansiyonuna bağlı bulunan uluslararası şirketlerin ve vakıfların gücünü kabul etmiştir. Kofi Annan, ulus devletlerin partneri olarak lobiler oluşturmak suretiyle, San Francisco Şartı ruhunu BM’ye katmış oldu. Böylelikle, büyük ve küçük devletlerin haklarının tanınmasıyla, insanlığı savaş belasından korumak artık söz konusu olmayacaktı.
Bu bağlamda ‘küresel etki’ kavramı, neredeyse oy birliğiyle kabul edilen algılama olan uluslararası hukukun bütün milletlerin ortak çıkarları için olduğu ilkesinden, ortak payda kendileri için bir kuruntudan ibaret olan Anglo-Saksonlarca savunulan mantığa geçiş anlamına gelmiştir. Oysa iyi bir yönetişim faaliyeti, ortak bir payda etrafında herkesin çıkarlarının ortak noktasının bulmasından geçer. Lafın kısası, ‘küresel etki’kavramıyla ABD’de düzenlenen yardım toplama faaliyetinden aynı sonuç alınmıştır: Medya kuruluşlarında sunulan bazı programlarla sebep oldukları yapısal bozukluklardan dolayı vicdanlarında rahatlama sağlama.
Bu anlamda, Kofi Annan’ın icra ettiği görevler, ulus devletler ve bu devletlerin temsil ettikleri halklar hiçe sayılarak, ABD küresel hegemonyası hizmetine adanmış tek kutuplu dünya tasarımını ifade eden tarihsel bir dönemin realitesini yansıtmaktadır.
CIA İLE AYNI STRATEJİ
CIA’nın demokratik sürece hile katarak uyguladığı bozguncu faaliyetlerine devam etmesini amaçlayan, dünyada demokratik kurumlara destek vermek adı altında, taşıdığı ünvanın tam aksine işler gören bir kuruluş National Endowement for Democracy (NED) üzerinde ‘80’li yıllarda Washington tarafından uygulamaya konulan sisteme uyum sağlanması için bu strateji izlenmektedir. NED, yasal yollarda olsun olmasın, işveren örgütleri, işçi sendikaları ve her türlü organizasyonu sübvanse etmektedir. Lobicilik faaliyetlerine finansmanı olmayanlara verdiği sübvansiyon karşılığında bütün taraflar küresel etki faaliyetine katılmakta ve böylece ABD’nin yürüttüğü çalışmalara meşru bir amaç atfedilmesine katkıda bulunmaktadır.
Milenyum Zirvesinde Kofi Annan’ın gönül okşayıcı konuşması doruk noktasına ulaştı. 149 Devlet ve Hükümet Başkanı yoksulluğu ortadan kaldırmak ve AIDS gibi dünyada kol gezen bazı ciddi hastalıklara çare bulmak üzere işe başladı. Oysa evrensel mutluluk için hiçbir siyasal reforma ihtiyaç bulunmuyordu. Milenyum hedefleri iyi niyet düşüncesi olarak kaldı, haksızlıklara yine devam edildi. Her zaman olduğu gibi savaş ve sefalet körüklenmeye devam etti.
Genel Sekreter daha sonra “Annan doktrini” olarak bilinen yol haritasını açıkladı. Ruanda ve Bosna’da yaşadığı başarısızlıkları dile getirerek, meydana gelen olaylarda devletlerin kendi vatandaşlarını korumada yetersiz kaldıklarını ifade etti. BM Şartı ana prensibi olan devletlerin egemenliği ilkesi İnsan Haklarının savunması önünde engel olduğunu açıkladı. Annan doktrini, İngiltere tarafından Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşı savunmak için ileri sürülen “müdahale görevinin” yeniden hortlanmasıdır. Yeniden dünya gündemine getirilen bu konsept ilk olarak, 2001 yılında, Libya’daki kolonyal operasyonlara meşruiyet kazandırmak için kullanılmıştı.
Diğer yandan, Kofi Annan görevleri, 1991 yılında Güvenlik Konseyince düşünülen, ancak, 1996-2003 arasında uygulamaya konulan “petrole karşı gıda maddesi” programıyla belirlendi. Bu program ilk başta, Irak petrol gelirlerini, yalnızca, Irak vatandaşlarının ihtiyacını karşılamak ve yeni askeri operasyonlara finansman sağlamak için hazırlandı. Ancak, uluslararası ambargo çerçevesinde ve Kofi Annan’ın şahsi gözetiminde Irak programı, Iraklıların damarlarındaki kanı emmek için ABD ve İngiltere’nin elinde bir enstrüman haline geldi. Halk yıllarca gıda yetersizliğinden dolayı sıkıntı çekti, ilaç bulmadı. Irak programında görevli bulunan uluslararası üst düzey yetkili birçok kişi, bu programın uygulamaya konulmasına karşı çıkarak, programı “savaş suçlusu” ilan edip, görevlerinden istifa etti. İstifa eden kişiler arasında Genel Sekreter Yardımcısı Hans von Sponeck ve Özel Koordinatör Denis Halliday bu programın, 500 bini çocuk olmak üzere, 1.5 milyon Irak vatandaşının soykırıma uğramasına neden olduğu değerlendirmesini yapmıştır.
Kofi Annan’ın, öğrenimini karşılayanlara, BM Genel Sekreterliği görevine getirenlere ve Nobel ödülü almasını sağlayanlara karşı isyan etmesi, tutumlarını eleştirmesi için Irak’ın işgal edilmesi ve viran olmasını beklemek gerekti. Annan, Irak’a saldırı yapılmasını yasalara aykırı olarak tanımladı ve kamuoyuna uluslararası hukukun hiçe sayılacağını söyledi. Washington, Annan’a, Yönetim Kurulu Üyelerine, ailesine ve dostlarına karşı geniş bir casusluk operasyonu başlatarak sert bir şekilde cevap verdi. Operasyon sonucunda, Kofi Annan’ın oğlu Kojo Annan, “petrole karşı gıda maddesi” için tahsis edilen fonları, babasının bilgisi dahilinde kendi şahsi çıkarı doğrultusunda kullanmakla suçlandı. Oysa teknik olarak, böylesi bir parasal işlemin ABD ve İngiltere’nin bilgisi dışında gerçekleşmesi mümkün değildir. Oğul Annan’a getirilen suçlama BM üyesi devletleri ikna etmeye yetmemiş, aksine, Genel Sekreterin otoritesini daha da pekiştirmişti. Böylece son iki yıl boyunca, Annan’ın hayatı alt üst olmuş ve efendilerinin istediği hizaya gelmek zorunda kalmıştır.
Kofi Annan, on yıl süren genel sekreterlik görevinden sonra kariyerine özel vakıflarda devam etmiştir.
VE KOFI ANNAN SURİYE’DE
Eski bir uluslararası üst düzey yetkilisi Suriye’de ne yaptı acaba? İlk olarak, Suriye krizine bir çözüm yolunu bulmak üzere atanması, Amerika’ya bağlılığı ve sürekli görevi kötüye kullanması nedeniyle itibarına gölge düşmüş Ban Ki-moon’un bundan sonra bu görevi yürütmeyeceği anlamına gelmektedir. Kofi Annan, başarısız geçmişine rağmen, kamuoyunda hâlâ olumlu bir itibara sahip.
İkincisi, bu göreve atanmasını sağlayanlar tarafından tercih edildiğine göre, böylesi bir sıfata sahip bir arabulucunun başarı elde etmesinden başka şansı kalmıyor. Annan, BM Genel Sekreterliği ve Arap Birliğini temsil ediyor. Belirli siyasal talimatları olmaksızın bu kurumların onuru ve itibarını savunuyor.
Kofi Annan’ın bu göreve atanması Güvenlik Konseyi ve Arap Birliği üyeleri tarafından ‘de facto’ olarak onaylanmışsa, bu atamadan çelişkili sonuçların alınması beklenmektedir. Beklenti içinde olanlara göre; özel temsilcinin barışı sağlamaya yönelik yeni bir çalışmada bulunmaması, ancak, büyük devletlerin daha önce görüşmelerde bulunarak barış sağlama çabası doğrultusunda, her bir devletin başını dik tutacak şekilde barış sağlama faaliyetlerini canlandırması gerekiyor.
Kofi Annan’ın son üç haftadaki icraatının, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un hazırladığı planın bir değişik versiyonu olan ilk planı sunmaktan ibaret olduğu anlaşılıyor. Planını böylece Washington ve müttefiklerince kabul edilebilir hale getirdi. Ayrıca, Kofi Annan, iki Başkan Yardımcısından birisi olan Faruk El-Şara’nın muhalefetle görüşmelerde bulunması için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ikna ettiği bilgisini yayarak kasıtlı olarak kamuoyunda kafa karışıklığı yarattı.
Kofi Annan Körfez İşbirliği Konseyinde Suriye imtiyazına sahip bir yetkili olarak davranacaktır. Oysa Faruk El-Şara bir yıldan beri, Suudi Arabistan, Katar ve diğer devletlerin talebi üzerine, muhalefetle görüşmelerde bulunmak üzere zaten görevliydi. Beşar Esad’ın Alevi olduğu için istifa etmesi ve yetkilerini Sünni olan başkan yardımcısına devretmesi isteniyor. Görevlendirilen özel temsilcinin Suriye’ye saldırıda bulunan devletlere bir çıkış kapısını bulmaya ve kanla bastırılmış demokratik devrimin masalını yazmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Şam’da Başkan Beşar Esad ile yaptığı görüşmede tatmin olduğunu, Cenevre’de ise hayal kırıklığı yaşadığını beyan ederek kullandığı ikircikli dili, Kofi Annan’ın gerçek niyetinin ne olduğu konusundaki soruların cevapsız kalmasına neden oluyor.
ALTIN SAHİLİ’NDEN FORD VAKFI’NA
Kofi ve ikiz kız kardeşi Efua Atta 18 Nisan 1938’te, Altın Sahili’nde, İngiliz kolonyal aristokratik bir ailede dünyaya geldi. Babası Batı Afrika’da Fantis kabile Şefi ve Asanti bölgesinin seçilmiş valisiydi. İngiliz hakimiyetine muhalefet etmesine rağmen, İngiliz Kraliyet Makamına hizmetler veren sadık bir memurdu. Kofi Annan, Afrika’da sömürgecilik karşıtı ilk hareketlerde yer aldı.
Kwame Nkrumah’ın verdiği mücadele sonucunda, Altın Sahili 1957’de bağımsızlığını kazanıp Gana olduğunda Kofi Annan henüz 19 yaşındaydı. Devrim mücadelesinde yer almamasına karşın, yeni kurulan Ulusal Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.
Kofi Annan, Ford Vakfının insan avcısı bir görevlisi tarafından keşfedildi ve “gençlik liderleri” programına alınarak eğitildi. Gençlik lideri adayı sıfatıyla Harvard Üniversitesinde yaz programına alındı. ABD’ye olan bağlılığını gösterdiğinde Ford Vakfı Annan’a, ilk önce Minnesota’da Macalerster Collegede ekonomi tahsili, daha sonra Cenevre’de (Institut Universitaire des Haute Etudes Internationales de Genève) Uluslararası İlişkilerde eğitim görmek üzere tam bir öğrenim programı sundu.
Ünlü sanayici Henry Ford tarafından kurulan Ford Vakfı, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, CIA faaliyetleri üzerine saygın bir örtü seren, ABD dış politika memurlarını yetiştirme aracı kurumu haline gelmişti.
Kofi Annan’ın Atlantik ötesinde öğrenim gördüğü 1959-1961 dönemi, siyahların medeni haklarını almak için mücadele verdiği en zor zamanlara karşılık gelir. Bu zamanlar Martin Luther King’in Birmingham’da başlattığı kampanyanın ilk yıllarıydı. Kofi Annan, bu dönemi Gana’da verilen sömürgecilik karşıtı hareketin devamı olarak kabul etti ama hiçbir faaliyete katılmadı.
ABD’li hocaları, ona ilk Dünya Sağlık Örgütü kapılarını açtı. Daha sonra Afrika Ekonomik Komisyonunda görevlendirildi. Bu dönemde BM’nin başına geçme kariyerine talip olması için diplomaları yeterli olmadığından öğrenim görmek üzere ABD’ye döndü. Kendi ülkesine Turizm Kalkınma Direktörü olarak dönmeyi denedi ancak General Acheampong askeri yönetimiyle sürekli anlaşmazlık halinde olduğundan gerçekleşmedi.
EVLİLİĞİ YENİ KAPILAR AÇTI
İlk önce Ekim 1973’te Mısır İsrail Savaşı’nda, BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinde görev yaparken ikinci evliliğini yaptığı Nane Maria Lagergren ile tanıştı. Lagergren, İsveçli ünlü İş Adamı, Diplomat ve Mimar Raoul Wallenberg’in yeğeniydi.
Raoul Wallemberg geçişlerine kolaylık getiren pasaport vererek yüzlerce Yahudi’nin hayatta kalmasını sağlamakla ünlüdür. Kofi Annan’ın mutlu evliliği o güne kadar kendisine kapalı olan bütün kapıların özellikle de Yahudi asıllıların elindeki kapıların açılmasını sağladı.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter