Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Katar Emir’ini oyundan çıkarması ve oğlu Şeyh Tamim bin Hamad el-Sani lehine iktidardan el çektirmesinden sonra, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki son durumunda bazı ilerlemeler kaydedildi. Mısır’daki askeri makamlar, Washington’un da sürpriz bir şekilde karşıladığı, Katar’ın sponsor olduğu Müslüman Kardeşler Teşkilatının üyesi Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmeyi tam da bu zamanda tercih ettiler. Kardeşlik teşkilatının Katar Emirliği desteğinden yoksun kalması, kısa bir süre sonra Libya’da, Tunus’ta ve Gazze’de kendilerini tehdit altında hisseden üyeleri için hezimet haline dönüştü.

Washington, bir şekilde Mısır ordusunu ve bölgedeki diğer siyasal güçlerin çoğunluğunu kontrol altında tutabileceği düşüncesiyle meydana gelen gelişmelerden dolayı cesaretini kaybetmedi. Üniformalıların Mısırda yeniden iktidarı ele almaları demokrasi konusundaki söylemler ile çelişkili bir durum arz etse de, işbirliği yapılan yeni kişiler ile diyalog kurulmasında kısa sürede gerekli uyum sağlandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya ile birlikte bölgenin yeniden paylaşımıyla ilgili ilk baştaki planını uygulamaya devam ediyor. ABD’nin bu sıralarda elinin zayıf olması nedeniyle yavaş yavaş mesafe alınıyor. Bölgede gerçek ve kalıcı bir barışın olması, ortaklaşa faaliyet gösteren güçlerin ekonomik gelişmesinden geçmesine rağmen, ABD’nin Ortadoğu ile ilgili planı, İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’nun paylaşımı amacıyla 1916’da yaptıkları gizli bir anlaşma olan Sykes-Picot’dan ilham alınan, bölgenin etki alanı şeklinde ABD ile Rusya arasında paylaşımı üzerine kurulu bir anakronik vizyona dayanıyor.

Konuya bu açıdan bakıldığında, ABD’nin 64. dönem Dışişleri Bakanı Madeleine Albright döneminden gelen bir varsayım akla geliyor; Suriye’de barış sağlanmadan, Filistin’de barış olmaz veya tersi, Filistin de barış sağlanmadan, Suriye’ye barış gelmez.

Baasçı Suriye yönetimi prensip olarak ayrıca barış yapılmasına karşı çıkarken, diğer yandan, Filistinliler ile gerçek anlamda bir barış olma girişimi, barış sürecini sabote eden muhalif gruplar tarafından hemen baltalanıyor. Bu konuda çok kapsamlı yanları bulunan tek çözüm yolu vardır: Anlaşmayı uygulamaya koyma marifetiyle Suriye yönetimini sorumlu tutmak.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, dokuz aylık bir süre boyunca, yani, Suriye Başkanlık seçimlerine kadar, İsrail ve Filistin yönetimlerinin görüşme masasına oturmalarını sağlamayı başarabildi. İlk temaslar çok soğuk geçti. ABD Dışişleri Bakanlığı, taraflar arasındaki soğukluğu gidermek ve misafirlerinin 2.Cenevre Konferansına katılmasını sağlamak için daha zamana ihtiyacı olduğunu düşündü. Görüşmeler süreci, Madeleine Albright ve Bill Clinton’ın danışmanı, Ortadoğu uzmanı, Siyonist diplomat Martin Indyk tarafından yürütüldü.

Dışişleri Bakanı Kerry, bu sürece paralel olarak, Katar Emirliğinin uluslararası siyaset sahnesinden çekilmesi sonucunda doğan boşluğu doldurmak üzere Suudi Arabistan yönetimine zaman tanıdı. Bölgesel konulardan kaynaklı sorunlarına bir çözüm yolunun bulunması için 6 ay zaman verildi. Bu arada, Suudi Arabistan’da yönetim direksiyonunda, afrodizyak maddeleri ile tedavi görmekle meşgul Kral Abdullah değil, 38 yıldan beri Dışişleri Bakanlığı görevini icra eden kayınbiraderi ve Suudi Hanedanlığı Prensi, Prens Bandar Ben Sultan bulunuyor.

Katar Emiri Şeyh Hamed bin Halife’nin başına gelenleri dikkate aldıklarında, iktidar sahi bu her iki zat günün birinde ABD’nin tuzağına düşmekten korkuyorlar: Krallıklarının sonunun başlangıcı anlamına gelen, amaçlarına ulaşmadan güçlerinin tükenmesi ve yeri geldiğinde kendilerinin de uluslararası siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalmaları.

Kuklaları olan Şeyh Adnan el-Arur’ın yeniden siyaset sahnesine dönmesine çok dikkatli olmaları gerekiyor. Özgür Suriye Ordusu ruhani lideri, 31 Temmuzda yayınlanan bir televizyon şovu programında, askeri yöntemle hiçbir çözüm yolu bulunamayacağını düşünmesine rağmen, Beşar Esad yönetimine karşı silah almak zorunda kaldığını açıklamıştı. (Peki, kim onu zorladı?). “Soylu devrim” hareketinin adeta bir çeşit insan “kasaplığı” faaliyeti haline geldiği konusunda üzüntülerini dile getirdi ve böylesi bir mücadele yöntemini tasvip etmediğini söyledi.

Birkaç saat sonra patronu Bandar Bin Sultan, yalnızca mevkidaşı Rusya Dışişleri Bakanı değil, aynı zamanda, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in makamına kabul edildi. Kısa bir süre sonra, “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki durum ve geniş kapsamlı ikili konular” ile ilgili görüşme yapıldığını belirten kısa bir bildiri yayınlandı. Rusya Devlet Başkanlığı basın bürosu aynı zamanda Devlet Başkanının Prens Bander Bin Sultan’ı makamında kabul edilişi sırasına çekilen bir fotoğraf karesini ve Suriye’nin askeri şeflerine suikast düzenlenmesine misilleme olarak 2012 yılı, Temmuz ayında düzenlenen suikast girişimi hadisesinden bu yana, hiçbir fotoğrafı kamuoyuna verilmeyen Suudi istihbaratının başında bulunan bu kişinin eski bir fotoğrafını basın organlarıyla paylaştı.

Riyad, Doha’dan daha makul olduğunun kanıtlama ve Suudi Krallığının 2.Cenevre Konferansı prensibini kabul ettiğini bildirmeye çaba harcayarak zaman geçiriyor. Talepleri için, Beşar Esad’ın iktidarda kalması karşılığında, Said el-Hariri’nin yeniden iktidara gelmesiyle Lübnan’da sembolik bir zafer kazanmaları yeterli. Hariri’nin kuracağı hükümet, Lübnan Hizbullah’ının, yani Allah’ın partisinin, bünyesinde var olan iki kanadını ayırmayı hedefleyen Avrupa Birliğinin son kararıyla ifadesini bulan, Hizbullah’ın “siyasi kanadı” da dâhil olacağı Milli Birlik kabinesi şeklinde olması isteniyor.

Çeviri
Nizamettin Karabenk