Geçtiğimiz üç yılda Suriye’de neler yaşandı? NATO (North Atlantic Treaty Organization/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) ve GCC (Gulf Cooperation Council/Körfez İşbirliği Konseyi) güdümündeki Medya haberlerine göre "Rejim", demokratik muhalefeti bastırmak için kan döktü. Ancak bu versiyon, oranı kaynaktan kaynağa %60 ile %90 arasında değişen nüfusun hükümete olan mevcut desteği ile çürütülmüş oldu. Gerçek oldukça farklı: NATO ve GCC arka arkaya Veraset Savaşı ile dördüncü nesil Nikaragua-tipi savaşı kaybetti. 120.000 Suriyeli’nin ölümünü organize ve finanse eden ise onlar ve sadece onlardır.
Cenevre Konferansı hazırlıklarındaki zorluklardan biri, Suriye’nin tarihini yazmakla ile ilgili olanıdır. NATO ve GCC güçleri, onlara müzakere masasında açık bir avantaj verecek olayların versiyonunu empoze etmeye çalışmaktadırlar. Batı ve Körfez basınında makale ve özet raporların çığ gibi büyümesinin nedeni bundan kaynaklanıyor.
Batı ve Körfez ülkelerinde Suriye krizinin "Arap Baharı"nın uzantısı olduğu iddiası vardı. Bu görüşe ek olarak "Beşşar Rejiminin" kendi halkının demokratik özlemlerini kanlı bir şekilde bastırdığı öne sürülmüştü. Böylelikle NATO ve GCC sivil halkı korumak için müdahele edebilecekti.
Oysa Gerçeklik oldukça farklıdır: Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’nin imhasını 15 Eylül 2001 tarihinde Camp David’de bir toplantıda planladı. Bu, 12 Aralık 2003 tarihinde Syria Accountibility Act (Suriye Sorumluluk Yasası) benimsenerek hazırlanmaya başlandı. Suriye’nin savaşa sürüklenmesine Güvenlik Konseyi’nin 1559 sayılı kararı ile başlanmış, ardından eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ve Suikast emrinin Cumhurbaşkanı Esad’a yüklenmesiyle devam edilmiştir.
Şubat 2011-Temmuz 2012: Dördüncü nesil savaş
Bu tarihten itibaren 15 ay boyunca, NATO ve GCC tamamen ana akım medyanın kendi egemenliğine dayanan dördüncü nesil savaş başlattı. Düzenlenen en büyük gösterilerde bile katılımcı sayısı 5.000 kişiyi aşmamasına ragmen, Suriyeliler dahil tüm dünya, halkın başkaldırısı ile ikna edilmeye çalışıldı. Keskin nişancılar ve komandolar yardımıyla, gösterilerin kanlı bastırıldığı intibası verildi. Ne var ki, Mart-Nisan 2012 tarihlerinde Baba Amr İslam Emirliği’nin düşmesiyle Nicolas Sarkozy Fransa’nın çekilmesini müzakereye başlamış, Suriyeliler Mayıs ayında El Cezire televizyonu haberlerini şüphe ile karşılamaya başlayınca, Washington Haziran ayındaki Cenevre Konferansı’nda yenilgisini kabul etmek zorunda kalmıştı.
Bu dönemde milis güçler, Suriyeli tekfircilerin yanısıra (3.000’i Baba Amr’da esir edilenler dahil), özellikle Abdulhakim Belhac’a bağlı El Kaide’nin Libya kolu gibi olan eğitilmiş yabancı askerlerden oluşuyordu.
Temmuz 2012-Ağustos 2013: Savaş, Nikaragua Stili
François Hollande’nin Fransa Devlet Başkanlığına seçimi ve siyonist Laurent Fabius’un Dışişleri Bakanlığına atanması ile savaş yeniden alevlenmeye başladı. CIA Generali David Petraeus’un gözetimi ve Büyükelçi Robert S. Ford’un (John Negroponte’nin eski asistanı) deneyimleri ışığında Fransa, yeni ama bu defa Nikaragua stilinde bir savaşın sinyalini vererek, 6 Temmuz 2012 tarihinde Paris’te "Suriye’nin Dostları"nı toplamıştı. İki hafta sonra Şam’daki Milli Güvenlik Konseyi üyelerine intihar saldırısı düzenlenerek orduya ağır bir darbe indirildi. Zaman kaybetmeksizin, binlerce Suriyeli tarafından desteklenen, Fransız ve İngiliz subaylar tarafından yönetilen 40.000 yabancı mücahit Şam’a saldırıya başladı. Bu, Gerçekliğin anıydı. Bugüne dek pasif kalan Suriyeliler, başkentlerini savunmak ve işgalcileri kovmak için kendi ordularına destek olmaya başladı. Bunu, 100.000’den fazla şehidin verilmesine neden olan zalim ve kanlı bir savaş yılı izledi.
Bu süre zarfında Amerika Birleşik Devletleri arka planda kalarak, işlerini olay yerinde müteffiklerine yaptırdı. Çokça Katar ve Suudi Arabistan’a, mücahitlerin ağırlığını dengeleyip sınırlamak ve laik dünya görüşüne sahip paralı askerleri n desteklenmesi için nüfuz etmeye çalıştı. Tunus ve Afganistan’da asker toplama merkezleri açıldı. Onbinlerce mücahidin Suriye’de ölüme teslim olması için, Libya ve Yemen’den hava köprüsü oluşturuldu. Bunlar tıpkı Nikaragua’da olduğu gibi Suriyelilerin desteğini bulmuş, ancak düzenli ordu ile mücadele etmek yerine "kurtarılmış bölgeleri" kontrol etmeyi yeğlemişti.
Ağustos 2013’ten günümüze: NATO’nun başarısızlığı
NATO ve GCC güçleri uğramış oldukları yeni yenilgiyle Güvenlik Konseyi’ndeki Rus ve Çin vetolarını boşlamaya çalıştı. Dünyanın büyük ve sembolik bir anlam yüklediği organize bir suç düzenleyerek, sivil halkı korumak adına uluslararası bir müdaheleyi haklı kılmak istediler. Böylelikle tıpkı Libya’da yapmış oldukları gibi ülkeyi bombalayacaklardı.
21 Ağustos 2013 tarihinde Guta’da gerçekleşen kimyasal saldırı NATO tarafından organize edildi. Silahlar Şam’a bir Türk kışlasından taşınmış olup, bu olayın yaşanagelmiş tüm perdelerden daha tesirli olduğunu sahnelemek için her zamanki Savaş Medyası harekete geçirilmiştir.
Fakat Rus donanmasının Akdeniz kıyılarında beklenmedik bir şekilde savaş düzeni alması, Pentagon’u Kızıldeniz’den, Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden bir saldırıya, dolayısıyla müttefiklerini de içine alan bir savaşa zorlayabilirdi. Ancak Washington bölgesel bir çatışmaya girmekten vazgeçmiş, o günden bu yana ABD-Diplomasisi Cenevre-2 Konferansının hazırlıklarına başlamıştır.
Cenevre-2
Muhtemelen Ocak 2014’ün sonlarında gerçekleşecek olan Cenevre-2 Konferansı üç yıl devam eden savaşa bir nokta koyacak. Yaşanmış olaylardan tercih edilen versiyona bağlı olarak Suriye, bir iç savaş yaşamış veya yabancı saldırganlığına karşı muzaffer olacaktır.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter