Küba Devrimi önderlerinden Fidel Castro’nun emekliye ayrılması, Venezuelle Devlet Başkanı Hugo Chavez’in ölümü, İran Cumhurbaşkanlığına adaylığı için Mahmud Ahmadinecad’a getirilen yasaktan bu yana, devrimci hareketin artık dünya çapında bir lideri kalmadı. Ya da böyle bir lider, belki de bu dönemde zaten yoktu. Ancak, Washington yönetiminde büyük bir koalisyonun elbirliğiyle düzenlediği suikast saldırısından sonra hayatta kalmaya devam eden Beşar Esad’ın inanılmaz azmi ve soğukkanlılığı, yaşanan bütün olaylara rağmen, halada ülkesindeki Yürütme’nin başında bulunan dünyadaki tek lider olmasını ve halkı tarafından büyük çoğunlukla yeniden seçilmesini sağladı.
Beşar Esad siyaseten toprağa gömülmeyi arzu etmiyor. Kariyer hayatının ilk başlarında göz doktoru olmak istiyordu. Kardeşi Basil Esad’ın bir trafik kazası sonucunda ölümünden sonra, eğitim gördüğü İngiltere’den, vatanına hizmet etmek ve Babasının yanında yer almak üzere ülkesine dönmek zorunda kaldı. Ülke yönetimde yer aldığı ilk yıllardaki icraatları, kimsenin daha talep bile etmediği demokratik bir sistemin tesisini mümkün kılacak şekilde, Suriye sosyal sınıflarının yapısında değişiklik yapma girişiminde bulunmayla geçti. Geçmişten gelen otoriter sistemin yapısında sabırla değişiklik yapmaya ve vatandaşları peyderpey kamusal yaşama dâhil etmeye başladı.
Ancak, iktidar görevini devraldığı dönemin daha ilk başlarında Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Suriye yönetimini yıkmaya karar verdiği konusunda haberdar edildi. Cumhurbaşkanlığı icraatları olarak, esas itibariyle, Suriye Arap Ordusunu güçlendirme, ülkesinin dış ülkelerle olan ittifaklarını geliştirme ve Suriye’ye karşı düzenlenmek istenen komployu boşa çıkarmaya yönelik faaliyetlerde bulundu. 2005 yılında kurulan Mehlis Komisyonuyla Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’ye karşı suikast düzenlendiği gerekçesiyle dünyanın muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. (Suikastı soruşturmak amacıyla, Birleşmiş Miletler Uluslararası Bağımsız Soruşturma Komisyonu Başkanı Alman savcı Detlev Mehlis’in başında bulunduğu komisyonun hazırladığı ikinci raporunda suikastı Suriye İstihbarat Servisinin yaptığı ileri sürülmüştü.) 2011 yılına gelindiğinde kolonyal güçler, gerek Suriye yönetimine ve gerekse Beşar Esad’ın şahsına karşı işbirliği yapmak üzere ancak toplanabildiler.
Suriye’de yaşanan gelişmelerin daha ilk başında, seslerini duyurmak üzere en büyük gösterilerin yapıldığı kırsal kesimden gelen bir heyeti kabul sırasında, Alevi kesimin şehirden gönderilmesi yönünde taleplerin olduğunu duymasına şaşırdı. Bu durum karşısında isyan ederek, görüşmelere son verdi ve “beraber yaşamak” şeklinde olan Suriye medeniyetini sonuna kadar savunma kararını aldı.
Beşar Esad, daha utangaç bir hekim iken, üç yıllık bir süre zarfında adeta savaş komutanı haline geldi. İlk başlarda neredeyse sadece ordusu tarafından desteklenirken, daha sonra, halkının da tedricen destek verme katılımı geldi. Savaşın devam ettiği bir dönemde, seçmen nüfusunun % 65’ine karşılık gelen, % 88,7 çoğunlukla üçüncü bir dönem için Cumhurbaşkanı seçildi. Seçimden sonra yaptığı açılış konuşması, Suriye’de yaşanan olayların gelişim sürecinde, nasıl bir değişim geçirdiğini gösteriyor [1].
İfade ettiği ideal, her şeyden önce, Cumhuriyete hizmet idealdir. Emperyalizme hizmet eden dini bir diktatörün egemenliği altında yaşamaya mahkûm edilen vatandaşlarını (erkek veya kadın) savunma mücadelesini verdi. Ve bazen de, vatandaşlarına karşı, yani iradelerine karşı savaşım verdi. “Batılı güçlerin” kendisine sundukları yaldızlı sürgün hayatı, ama utanç verici bir yaşam tarzı yerine, ülkesinde adaletin tesis edilmesi amacıyla, gerektiğinde ölüm yolunu tercih etti. Zafer kazanılması şüpheli bir savaşa girerek, halkını savunma mücadelesini verdi.
Washington’un ilk yönetici tayin siparişiyle birlikte, Tunus’ta Zeynel bin Abidin ve Mısır’da Hüsnü Mübarek diktatörü kısa bir süre önce iktidardan ayrılıp, ülke yönetimini Müslüman Kardeşlere bırakmıştı. Daha da kötüsü, Barack Obama’nın kaşlarını ilk çatmasından itibaren, Katar Emiri, diktatör Şeyh Hamad bin Halife El-Sani, halkından çaldığı servetini yemek üzere, kendisine söyleneni yerine getiren uysal bir çocuk gibi, iktidardan feragat etmişti.
Beşar Esad için, daha ilk başlarda, emperyalizmin darbelerine karşı direnmesi söz konusuydu. Zafer kazanması ufukta belirince, yenidünya düzenini tartışmaya açmak üzere, verdiği savaşta daha da ileri gitme isteği arttı. Yenidünya düzeni, babasının sıradan bir oğlu olarak kendisini tanımlarken, Hugo Chavez’in tam da tarif ettiği gibi, kendisini birden dünya devrim lideri olarak keşfetti. Bazı politikacıların getirdiği suçlama ne olursa olsun, Esad bu sıfatıyla artık, İsrail güçlerinin katliam uyguladığı Gazze’deki Filistin halkını savunmamazlık edemezdi.
Beşar Esad’ın devrimi, her şeyden önce, Arap Âleminde hüküm sürmekle cisimlenen Suudi Arabistan Vahabbi hanedanlığı ve Katar Emirliği monarşi yönetimlerine karşı mücadele vermekten daha ziyade, dinsel karanlığa karşı verilen özgürlük savaşıdır. Esad’ın devrimi, kendisini laik olarak, yani dinsel konformizme karşı olduğu şeklinde tanımlamasından dolayı, özelliği ne olursa olsun, her bir dinin özgürce yayılmasının da garantisidir aynı zamanda. Esad’ın devrimi, Tanrı’nın herhangi bir dini özellikle kayırmadığı, herkes için adalet taraftarı olduğunu ileri sürüyor. Bundan dolayı Esad’ın devrimi, iktidarı elinde bulundurup, üstün durumda bir düşmana karşı savaşabilmek ve toplumsal olarak bu sorunun üstesine gelebilmek amacıyla, mücadele vermenin güç kaynağını oluşturmak üzere kişinin Tanrısına iman etmesini, kişiye özel bir alana bırakıyor.
Savaş sürecini yaşayan herkes gibi Beşar Esad da, gerçekleşen dehşet verici olayların “Suriye’nin devlet çarkı dişlisi içerisine yerleşen, ölüm ve yıkım tohumlarını eken, insanın kalbi ve ciğerini parçalayan, kişileri boğazlayıp, kafalarını kesen” kötü niyetli birilerince yapıldığını kabul edemezdi. Aksi yönde bir kabulü olması, insanoğlunun her türlü umudunun kaybı anlamında olurdu. Esad, meydana gelen olayların perde arkasında Şeytan’ın elini, sözüm ona “Müslüman Kardeşlerin” manipülasyonlarını görüyordu.
“Şeytan” kavramı, etimolojik açıdan, yapısında barındırdığı çifte söylemine/riyakârlığa göndermede bulunuyor. Suriye Cumhurbaşkanı Esad, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafında bulunup, dünya’ya belletilen, Mağrip, Doğu Akdeniz ve Körfez ülkelerinde Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek üzere kullanıma sokulan “Arap Baharı” sloganını parçalara ayırdı. Emperyalizme kölelik hizmetlerinden sonra, her yerde kolonyal bayrakların taşınması izledi: Her seferinde, Riyad ve Doha tiranlarının yanında yer alarak, paradoksal olarak “devrim” talebinde bulunmak suretiyle, Suudi Arabistan’da Vahabbi monarşiliğinin, Libya’da Senusilerin ve Suriye’de Fransa mandacılığının bayrakları taşındı.
Savaş dönemi Beşar Esad için, kat edilmesi gereken bir yolculuk oldu. Manevi gücünün rehberliğiyle yaşadı: Romalıların bir zamanlar “Cumhuriyet” adını verdikleri sosyal sistem, İngilizlerin ise, otoriter tutkularının maskelendiği kuruntu olarak kabul ettikleri “kamu çıkarına hizmet” ideali. Fransız devrimi liderlerinden, hukukçu ve siyaset adamı ,“dürüstlük abidesi” Robespierre’in, kamu hizmetinin yerine getirilmesi, vatana hıyanet ve yolsuzluk eylemine engel olmağını daha önce görüp, söylemişti. Babası Hafız Esad gibi, Beşar Esad’da sade bir yaşam sürdü, yakın etrafında bulunan, endüstri ve ticaretin olduğu bazı başkentlerde yaşanan gösterişli bir yaşam tarzı sürmeden imtina etti.
Beşar Esad devrimci bir lider oldu; Washington tarafından organize edilen kolonyal geniş bir koalisyonun işbirliğiyle düzenlenen suikasttan sağ kalan ve halkının teveccüh gösterdiği geniş katılımlı tekrar seçilen, hala da Yürütmenin başında bulunan dünyadaki tek lider.
Beşar Esad, verdiği bu savaşımıyla, şimdiden Tarih’e mal oldu.
[1] « Discours inaugural du président Bachar el-Assad », par Bachar el-Assad, Réseau Voltaire, 16 juillet 2014.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter