Batı kamuoyu, Rusya ve ABD’nin Suriye’de vardığı ateşkes karşısında heyecanlandı ve bunun barışı geri getirebileceğini sandı. Oysa buna inanmak, savaşın nasıl başladığını hiç hatırlamamak ve hangi amaçlarla sürdürüldüğünü anlamamak anlamına gelir. Açıklayalım…
Suriye’deki ateşkese sadece bayram haftası boyunca uyuldu. ABD ve Rusya arasında barış imzalanması sonrasında birçok ateşkes ilan edildi. Bu ateşkes de öncekiler ve barış kadar uzun süremedi.
Olayları hatırlayalım: 12 Eylül 2003’te, Başkan George W.Bush, Syrian Accountability Act’la birlikte Suriye’ye savaş ilanını imzaladı. Saldırıları başlatmak için gerçekleştirilen bir dizi girişimden (2004’teki Arap Birliği 2005’te Refik Hariri’nin öldürülmesi, 2006’da Lübnan’a karşı savaş, 2007’de Selamet Cephesi’nin kurulması v.b. gibi) sonra ABD Özel Kuvvetleri, içeride yaşanan bir « devrim » mizanseni içerisinde, 2011 yılı başında saldırıya geçti. Rusya ve Çin’in Güvenlik Konseyinde iki kez veto etmesinden sonra, ABD, Suriye’deki tarafların yokluğunda 30 Haziran 2012’de imzaladığı barışı kabul etti.
Birinci uyarı:
Bugün yaşanan çatışmanın dışarıdan gerçekleşen bir saldırı değil ama bir « iç savaş » olduğunu iddia edenler, ne 2003 yılında Başkan Bush’un Suriye’ye savaş ilan etmesinin sonuçlarını, ne de 2012 barışının Suriye’de tüm tarafların yokluğunda büyük güçler tarafından neden imzalandığını açıklayamazlar.
Bundan dört yıl öncesinde barışın imzalanmasından beri, Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında teke tek müzakere edilen birçok çözüm girişimine rağmen, savaş yeniden başladı.
Bütün bu dört yıl süresince, yeri geldiğinde ABD Devlet aygıtı içerisindeki çatışmaları (Jeffrey Feltmann’ın ve General David Petreaus ve General John Allen’in, Başkan Obama’ya karşı manevraları ve CentCom içerisindeki sorunları) ayrıntılı bir şekilde anlattım. Bugün ABD basınına göre, CİA’nin ve Pentagon’un elemanları arasında Suriye’de acımasız bir savaş yaşanmaktadır. Bu arada Savunma Bakanı Ashton Carter kamuoyu önünde kendi elemanlarının meslektaşı John Kerry tarafından imzalanan mutabakata uyacaklarını sanmadığını söyledi. Kendisi de ülkesinin attığı imzaya uyacağından şüphe ettiğini beyan etti.
İkinci uyarı:
Barack Obama, yönetiminin farklı kollarına iradesini dayatacak güce sahip olmamanın yanı sıra, bu birimler arasında hakemlik yapmayı da başaramıyor. Her bir kol, aynı zamanda hem diğer kollara, hem de dış düşmana karşı kendi politikasını yürütüyor.
ABD, birçok kez savaş amacını değiştirdi ki bu da izlediği politikayı zor okunabilir kılıyor.
– 2001’de Washington, bir sıkıntı dönemine yöneldiğimize inandığı için, dünyadaki tüm erişilebilir petrol ve gaz kaynaklarını denetimi altına alma arayışındaydı. Suriye’ye karşı müttefikleri bu temel üzerinde bir araya getirdi. Oysa 2010 yılının sonunda, « petrolün zirvesi » teorisini terk etti ve tersine enerji alanında bağımsızlığa doğru yöneldi.
– 2011 yılında Washington, bir halk devrimini kışkırtacağını ve Suriye’nin laik hükümeti yerine Müslüman Kardeşleri getireceğini düşünerek Deraa çatışmalarını örgütledi. Bu « Arap Baharı » modeliydi. Oysa 2013 yılında, Mısır’da Muhammet Mursi’nin devrilmesinden sonra bu başarısız deneyimden ders alarak Arap ülkelerinde iktidarı İslami cemaate emanet etme düşüncesini terk etti.
– 2014 yılında, savaş devam ettiğinden, Washington, bunu Başkan Xi Jinping’in « İpek Yolu »nu yeniden oluşturma projesini kesmek için kullanmaya karar verdi, bu da onu « Irak İslam Emirliğini » IŞİD’e dönüştürmek zorunda bıraktı.
– 2015 yılında, Rus askeri müdahalesinden sonra, belirlediği Çin karşıtı hedefi terk etmeden, Washington buna bir ikincisini ekledi: Moskova’nın ABD hegemonyasına karşı çıkmasını ve uluslararası ilişkileri çok kutuplu olarak düzenlenmesi engellemek.
Üçüncü uyarı:
Hedef değişiklikleri, kaçınılmaz olarak bunların bedelini ödeyen güçler tarafından reddedildi: Enerji sorunları ve rejimin devrilmesinde Müslüman Kardeşlerin kullanımı konusunda Katar. Oysa bu aktörler ABD’deki güçlü lobiler tarafından desteklenmektedir: Katar’ı Exxon-Mobil –dünyanın en önemli çokuluslu şirketi- ve Rockfeller Ailesi, Müslüman Kardeşler’i ise CİA ve Pentagon.
Savaş alanında Rusya’nın konuşlandırdığı imkanlar, yeni silahlarının NATO’nunkilere üstünlüğünü tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor.
Dördüncü Uyarı:
ABD’nin Genelkurmay Başkanları ve ordulararası muhrip komutanları (CentCom, EuCom, PaCom v.b.) için, konvansiyonel anlamdaki üstünlüklerinin sona ermesi, dünyanın en büyük askeri gücü olma statülerine karşı çıkılmasına neden olmamalıdır. Bu da onları, Çin’in konuşlanmasının önlenmesi ve dolayısıyla IŞİD’in desteklenmesi konusunda ortak hareket etmeyi sürdürmelerine karşın, Müslüman Kardeşlerin kullanımı konusunda CİA ile ayrıma götürüyor.
Rusya ve ABD’nin 9 Eylül’de vardığı mutabakat her ne kadar kamuoyuna açıklanmamış da olsa, her iki tarafın da liderleriyle görüşülmesinde sakınca görmediği bazı grupların diğer cihatçılardan açıkça ayrılmasını, ardından da cihatçıları ezmek için bir askeri eşgüdümün oluşturulmasını ve son olarak da Avrupa’daki İmparatorlukların XIXncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğuna dayattığı yerel hükümetler örnek alınarak, ayrılan grupların liderlerinin de dahil olacağı bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını öngörüyordu [1].
Pentagon bu mutabakatı iki koşulla kabul etti: Öncelikle ipek yolunun kesilmesi. Bu da onu, uzun vadede IŞİD’in Fırat vadisinden kuşatılmasını engellemek için, Deyrizor’da Suriye Arap Ordusu’nu bombalamaya itti. Ardından, Ruslarla ortak çalışmak, ama eşitlik içerisinde değil.
Birincisi, ateşkesin ortasında gerçekleştirilen, uluslararası kamuoyunun tümünü hedef alan, Suriye’ye karşı bir savaş eylemidir. İkincisi ise tabii ki Rusya için kabul edilemez.
Pentagon ve Birleşik Krallığın Deyrizor’da işlediği suçu gizlemek için, İngiliz MI6’sı bir insani yardım konvoyunun « bombalanması » olayını örgütledi.
Gerçekte bu konvoy Suriye Arap Ordusu tarafından kiralanmıştı. Silah içermiyordu (ya da artık içermiyordu) ve ateşkesin sona ermesinden sonra geçmesine izin verilmişti. Şam Hükümetine bağlı bir STK olan Suriye Kızılhaç’ı tarafından kiralanmıştı ve cihatçıların işgal ettiği bölgelerde yaşayan Suriyeli halklara yönelikti. Batılıların açıklamalarının tersine, MI6’ın « mavi bereliler » etiketiyle yayınladığı görüntülerin de ortaya koyduğu gibi bu konvoy hiç bombalanmadı. Hiçbir yerde ne bir çukur, ne de yapılarda bir göçük görülmüyor. Konvoy karadan saldırıya uğradı ve ateşe verildi. Rus Ordusuna ait bir insansız hava aracının görüntüleri, saldırı sırasında silahlı gruplardan arındırılmış olması gereken bölgede cihatçıların varlığını ortaya koyuyor.
Gerçekleri dikkate almayan ABD, Rusya’yı, Deyrizor’da Suriye Arap Ordusunu bombalayarak bizzat kendilerinin bozduğu ateşkesi ihlal etmekle suçladı. Anglosakson propagandası 21 Eylül’de, Batı cephesinin Bakanları ve Cumhurbaşkanları John Kerry (ABD), Petro Poroşenko (Ukrayna), Jean-Marc Ayrault (Fransa) ve Boris Johnson (Birleşik Krallık) tarafından küstahça tekrarlandı.
Son uyarı:
John Kerry ve Sergey Lavrov arasındaki müzakerelere yeniden başlandı. Daha önce her şeyin konuşulduğu bir barış mutabakatının yeniden yazımı değil ama ABD Dışişleri Bakanlığına, kendi ülkesinde karşılaştığı direnişle baş etmesi konusunda yardım edilmesi hedefleniyor.
[1] “Russian-US Agreement on Syria”, Associated Press (USA) , Voltaire Network, 9 September 2016.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter