Thierry Meyssan’ın Suriye’nin en önemli günlük gazetesi al-Watan’da yayınlanan ve ABD ve Rusya’nın Levant için vardıkları mutabakatı anlatan başyazısını yayınlıyoruz.
29 Ekim 2019 — Bir yüzyıl boyunca, önce Birleşik Krallık ve daha sonra ABD Ortadoğu’daki tüm devletlere ve inanç gruplarının art arda gönlünü çelmeye çalıştı. Eski « böl ve yönet » ilkesine göre, kendilerini vazgeçilmez kılacak inanç çatışmalarını körüklediler.
Başkan Trump, üç yıl önce ABD İmparatorluğunu sona erdirme ve ülkesinin kuvvetlerini yeniden vatandaşlarının hizmetine sokma projesiyle seçimleri kazandı. Kısa ömürlü güvenlik danışmanı General Michael Flynn’ın analizine göre, barışı temin ettikten sonra genişletilmiş Ortadoğu’dan askerlerin geri çekilmesi, mezhepsel çatışmalara ve dolayısıyla da öncelikle de mezhepsel devletlere bir son verilmesini gerektirmektedir. Açıkçası, Suudi Arabistan’ı vahhabilikten, İsrail’i Yahudilikten, İran’ı Şiilikten ve Gazze’yi Sünnilikten arındırmak, ardından da Lübnan ve Irak’ın mezhebe dayalı anayasaları değiştirmek gerekir.
Bugün tam olarak buna tanık olmaktayız.
Prens Muhammed Bin Salman ve bizzat Kral Salman, meşruiyetlerini Vahhabi cemaatinden alsalar da, bu cemaati sürekli olarak ülkelerine geriletmektedirler.
İsrail Beitenu Partisi’nin Rusça konuşan başkanı Avigdor Lieberman, Binyamin Netanyahu hükümetini devrilmesine yol açtı ve bir yıldır boyunca, dini partilerin dahil olmadığı bir hükümeti talep etmektedir. İki genel seçim sonrasında, General Benny Gantz’in, Lieberman ve Netanyahu da dahil olduğu, ancak dini partilerin yer almadığı laik bir ulusal birlik hükümeti oluşturması mümkündür. Aksi takdirde, üçüncü kez genel seçime gidilmesi gerekecektir
İran, eski laik cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın önde gelen ortaklarını hapse attı. Ülke, ABD’nin mali ve İsrail’in askeri baskısı altındadır. Bir noktada, kendi kendine hükümet sistemini değiştirmesi ve milliyetçi bir politikaya geri dönmesi daha iyi olacaktır.
Filistin Topraklarının yarısı laik olsa da, diğer yarısı Hamas tarafından yönetilmektedir. Ancak Filistin devleti, yalnızca Filistin’in geri kalanında bir Yahudi devleti olduğu için ayaktadır. Binyamin Netanyahu basit bir bakan olmayı kabul ederse, hemen ülkesinin adaleti tarafından yakalanacaktır. Düşüşü Likud’un değil, Fırat’tan Nil’e kadar olan alanı fetheden Büyük İsrail taraftarlarının olacaktır.
Lübnan’da, kitlesel gösterilere rağmen, yetmiş beş yıldan ve bir iç savaştan beri ülkeyi kemiren mezhebe dayalı anayasayı değiştirmek imkansızdır. Gerçekten de, bir Anayasa Komisyonu ancak mezhepsel dengelere saygı göstererek oluşturulabilir ve bu nedenle de onları ortadan kaldıramaz. Ve eğer bir Kurucu Meclis seçilecek olursa, mezhep partileri bir ayakta kalabilmek için bir kez daha seçmenlerini satın alacaktır. Tek çözüm, seçilmiş sivillerin lehine çekilmeden önce Anayasa’nın bizzat değiştiren laik bir askeri hükümetin kurulmasıdır.
Irak’ta durum daha az karikatürize olmasına rağmen aynıdır. Lübnan’da olduğu gibi, protesto gösterileri artık Şii çoğunluk tarafından gerçekleştirilmektedir. Belirgin çelişkilere rağmen, Mukteda el Sadr, Şii’den çok milliyetçidir. Tıpkı Lübnan’da olduğu gibi, Seyyid Hasan Nasrallah da Şii olmadan önce bir milliyetçidir. İsrail’in artık bir Yahudi devleti olmadığında Hizbullah’ın da bugünkü haliyle var olmayı sonlandıracağını her zaman söylemiştir.
Beyaz Saray’ın bu projesi, Hıristiyanları her zaman koruyan, ancak her zaman inanca dayalı devletlere karşı çıkmış olan Rusya Federasyonu’nun projesiyle uyuşmaktadır.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter