Bu makale Gözlerimizin Önünde kitabından alıntılanmıştır.
Bakınız İçindekiler.

14 Şubat 2003’te, Fransa’nın De Gaulle’cü Fransa’nın bağımsızlığı geleneğine geri dönen Dominique de Villepin, Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin Irak’ı yok etme iradesine karşı çıkar.

Paris’in gözüyle « Arap Baharı »

Eskiden Charles De Gaulle’ün stratejik vizyonuyla yönlendirilen Fransız dış politikası giderek yerini, kimileri için bir kolay para arayışına bırakır. Jacques Chirac ABD emperyalizmine direndikten sonra, mücadeleden çekilip devlet işleriyle kendi özel işlerini birbirine karıştırır. Nicolas Sarkozy, arada bu fırsatla kendisi için koparabileceklerinin pazarlığını yaparak ABD çıkarlarına hizmet eder. François Hollande daha da ileriye gidip Cumhuriyeti sömürgeciliğin yeni partisini oluşturan bazı özel çıkarların hizmetine sunar. Her zaman daha çok para arayışında olan Fransız yöneticiler, ülkelerini ard arda Türkiye, Katar, sonra da Suudi Arabistan’ın hizmetine sunarlar.

Jacques Chirac için, Hafız Esad, Arap dünyasını birleştirebilecek tek liderdi. Onu Otto de Bismarck ile karşılaştırıyordu.

« Arap » Jacques Chirac

Jacques Chirac, Hafız Esad’a büyük değer verirdi. Onun, ülkesi ve bölgesi için ileri görüşlü, çok özel bir şahsiyet olduğuna inanıyordu.

DGSE’nin eski başkanı Amiral Pierre Lacoste’a göre, Büyükelçi Delamare’e yapılan suikaste misilleme olarak Şam’a yapılan mega saldırının emrini veren Cumhurbaşkanı Mitterrand idi. Müslüman Kardeşler, François de Grossouvre denetiminde gerçekleştirdikleri operasyonu üstlendi.

Fransa, Lübnan iç savaşının kimi aşamalarında onunla savaşmıştı. Hafız Esad’ı, Beyrut Büyükelçisi Louis Delamare’ın öldürülmesinden (1981) sorumlu tutuyordu. Bu saldırıya, Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın emriyle Şam’da askerlik şubesine karşı düzenlenen ve 175 kişinin ölümüne yol açan terörist saldırıyla hemen karşılık verildi.

1967’de Suriye’nin İsrail karşısında bozguna uğramasından sonra, Hafız Esad BAAS taraftarlarının ve aralarında öz kardeşi Rıfat’ın da bulunduğu maceracıların ortak desteğiyle iktidarı ele geçirmişti. Rıfat Esad, François Mitterrand’ın düzenli golf arkadaşı ve gelecekteki Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın dostu oldu. 1982 yılında, Fransa ve Suriye arasında yaşarken, Paris’te Rue Marbeuf’te bulunan ve onu eleştiren El-Vatan El-Arabi dergisine karşı bir saldırı örgütledi. Cumhurbaşkanı Mitterrand ile olan dostluğu sayesinde polis soruşturması yön değiştirdi. Saldırıyla ilgili olarak kendisi yerine ülkesi suçlandı ve Fransa, aralarında istihbarat sorumlusu Mişel Kassua’nın da bulunduğu iki Suriyeli diplomatı sınırdışı etti. Sonuç olarak yaşanan olay iki Devlet arasındaki ilişkileri etkilemedi.

Paris Rue Marbeuf saldırısının talimatını Rıfat el-Esad verdi. Arkadaşı Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın baskısıyla, sırasıyla önce Suriyeli diplomat Michel Kassoua’ya (sınırdışı edilen), ardından da devrimci Carlos’a (mahkum edilen) isnat edildi.

Jacques Chirac, Hafız Esad’ın cenaze törenine (2000) katılan tek yabancı devlet başkanı oldu. Bir muhalefet hareketi ülkeyi sarsarken, yerine geçmesi için Başkan Yardımcısı Abdülhalim Kaddam’a yatırım yapan Fransa, Beşar Esad’ın babasının yerini almak üzere BAAS partisi tarafından Cumhurbaşkanı olarak atanmasını kabul eder.

Akıl hocası rolüne soyunan –bölgedeki devlet başkanları üzerindeki nüfuzu çok olduğu için « Arap » lakabı verilen- Jacques Chirac, Beşar’ı uluslararası sahneye dahil etme girişiminde bulunur. Ancak genç lider nasıl davranması gerektiğinin kendisine dikte edilmesine izin verme niyetinde değildir. Chirac, Total’in Suriye’deki birçok petrol sahasını işletmesi için yeni Cumhurbaşkanı ile pazarlık yapar. Resmi ihale sırasında, Total’in teklifinin son derece yetersiz olduğu ortaya çıkar. Oysa teklif, aralarında kısa süre sonra Suriye-İngiltere girişimi Petrofac’ın patronu Ayman Asfari’nin ve Total’in hesabına çalıştığı ve ikili oynadığı ortaya çıkan, Cumhurbaşkanının ekonomik danışmanı Nibras el-Fadıl da dahil olmak üzere, Suriyeli üst düzey yetkiler tarafından desteklenmektedir. Bu yolsuzluğu öğrenen Esad, Total’i ihale dışında bırakarak cezalandırınca, Chirac’ın öfkelenmesine yol açar.

Jacques Chirac benzer bir düş kırıklığını Lübnan’da yaşar. Fransa adına, yakın dostu Başbakan Refik Hariri ile Lübnan karasularında petrol arama hakkını elde etmek için pazarlık yapar. Operasyon Suriye Barış Gücünün iki sorumlusu, İstihbarat Servisleri Başkanı Gazi Kanan ve Başkan Yardımcısı Abdülhalim Kaddam tarafından gizlenir. Chirac petrol araması için donanmaya ait bir gemi gönderir ama Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud bunun haberini alır ve Fransız Büyükelçisini çağırtır. Büyükelçiye Hariri’nin kişisel girişimlerinin ülkesini bağlamayacağını söyler ve Fransız savaş gemisinin karasularını terk etmesini ister.

Bu uyarılara tepki gösteren Chirac, Suriye ve Lübnan Cumhurbaşkanlarına yönelik konuşmaktan kaçınır.

11 Eylül 2001 saldırıları karşısında ABD’yi destekleyen Jacques Chirac, yazdığım Dehşetengiz Hile [1] kitabımı okuduktan sonra, aldatılmış olmaktan kaygılanır. DGSE’den (Fransa’nın dış istihbarat örgütü, Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü-ç.n.) kitapta öne sürülen tezi araştırmasını ister. İstihbarat örgütü, yüzlerce memur ve birçok büyükelçiliği bunun için seferber ettikten sonra, onlardan kitabı doğrulama durumunda olmadıkları, ama incelenebilen tüm unsurların –bir alıntı hariç- doğru olduğu yanıtını alır. Saddam Hüseyin’i yakından tanıyan Chirac, buradan Ortadoğu’ya yönelik Anglosakson saldırısını Fransa’nın desteklememesinin daha doğru olacağı sonucunu çıkarır.

Fransız Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’e kafa tutar. DGSE’nin kendisi için hazırladığı dosyayı Paris’teki ofisinde unutarak, acilen New York’a gider. Ne olursa olsun, 14 Şubat 2003’te yaptığı doğaçlama konuşma, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından daha önce benzeri görülmemiş oranda alkış alır ve Washington’un öfkelenmesine neden olur. De Villepin, Powell’in büyük yalanlarını –Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in El-Kaide’ye verdiği destekten, kitlesel imha silahları programına kadar- eleştirmekten kaçınır ama bu savaşı hiçbir şeyin meşrulaştırmadığının altını çizer.

Filozof Leo Strauss’un talebesi ve İsrail Ordusunun resmi tarihçisi Edward Luttwak, «» Darbenin el kitabı » isimli kitabıyla 11 Eylül 2001 tarihli görünmez darbeye ilham verdi.

Devlet Başkanı George W.Bush, Evian’daki G8 zirvesini varlığıyla ancak birkaç saat onurlandırır. ABD’de bir « French Bashing » kampanyası gelişirken, 11 Eylül saldırısına ilham veren Pentagon danışmanı Edward Luttwak, France2 kanalındaki haber bülteninde Cumhurbaşkanı Chirac’ı herkesin gözü önünde tehdit eder. Lafı dolandırmadan şu açıklamayı yapar: « Chirac’ın Washington’a ödeyeceği bir hesabı var! Washington’a çok yüklü bir hesap ödemesi gerekiyor. Ve tabi ki Washington, ona bu hesabı ödetmekte kararlı. Chirac, diplomatik sahnede ABD’nin sırtından, kendi adına yemek ve tıkınmak istedi ve tabi ki bunun hesabını vermek durumunda ».

Panikleyen Jacques Chirac fikir değiştirir ve ABD’nin tüm girişimlerinin arkasında saf tutar. Hatta o kadar ileriye gider ki, Tiflis’teki büyükelçisi Salome Zurabişvili’yi « Gül Devrimi » (Aralık 2003) sırasında Gürcistan Dışişleri Bakanı olarak atar ya da Haiti Cumhurbaşkanı Jean-Bertrand Aristide’i Orta Afrika Cumhuriyetinde alıkoyarak onun kaçırılması sürecine katılır (Mart 2004) [2].

Aynı çizgide ilerleyen Jacques Chirac ve milyarder dostu Refik Hariri, Suriye Barış Gücünün Lübnan’dan çekilmesini ve Hizbullah ve Filistinli gruplar dahil, Lübnan’daki tüm milislerin silahsızlandırılmasını şart koşan 1559 sayılı Gükenlik Konseyi kararını hazırlarlar. Bir feodal reisin hizmetinde olan ya da bir yabancı devletten para desteği alan diğer milislerden farklı olarak, Hizbullah, İran Devrimi’nden ilham alan ve o dönem Suriye tarafından silahlandırılan, İsrail sömürgeciliğine karşı oluşturulmuş bir direniş örgütüdür. Bu kararın, Lübnan’ı İsrail Ordusuna ikram etmeyi istemek dışında uygulanabilirliği yoktur. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Chirac, Frankofoni zirvesine dahi davet edilmeyen Lübnanlı mevkidaşı Emil Lahud’u boykot etmeye karar verir.

Suudi-Lübnanlı milyarder Refik Hariri, Paris Belediye Başkanlığı’na seçilmesinden itibaren, Jacques Chirac’ın tüm seçim kampanyalarını cömertçe finanse etti.

Refik Hariri –artık Başbakanlık görevinde olmayan- 14 Şubat’ta, sözümona patlayıcı madde yüklü bir kamyonetle öldürülür [3].

Jacques Chirac, cenaze törenine katılmak ya da resmi görüşmelerde bulunmak için değil ama gün boyu merhumun hukukçularıyla özel ticari belgeler imzalamak üzere apar topar Beyrut’a gider. Ardından, Gene Sharp’ın adamları, Washington’a bağlı Sırp kışkırtıcıların gizli gözetiminde Lübnan’da « Sedir Devrimi » doruk noktasındayken Paris’e geri döner.

Kolay etki altında kalan Chirac, özel dostu ve iş ortağı Refik Hariri’nin öldürülmesini Beşar Esad ve Emil Lahud’un birlikte planladıklarına inanır. Dolayısıyla, bu suçu Lübnan adaleti yerine soruşturmakla görevlendirilen Birleşmiş Milletler komisyonunu destekler. Ardından, yıllar boyunca BM tarafından isnat edilen suçlamalar, dünyanın Beşar Esad’ı iktidardan uzaklaştırılmaya yönelik kararı ve Devlet Başkanı Esad’ın en yakınındaki dört generalin tutuklanması birbirini izler. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’un himayesinde, « katil » iki Cumhurbaşkanını yargılamak üzere, Lübnan Parlamentosundan onay alınmaksızın bir uluslararası « Mahkeme » kurulur.

Jacques Chirac’ın saplantıları Fransa-Suriye işbirliğini zedelemez. 2003 yılından 2012’de diplomatik ilişkilerin askıya alınmasına kadar, Suriye istihbarat servisleri, Irak’a gitmek isteyen ya da burada işgalci ABD’ye karşı savaşan genç Fransızlar konusunda mevkidaşlarını bilgilendirir. Macera için dahi olsa Suriye’ye geçenler yakalanır ve askeri uçakla gizlice Fransa’ya geri gönderilir. Bu işbirliği Fransa’ya kamu düzenini sağlama ve topraklarındaki birçok saldırıyı önleme imkanı verir. Suriye’nin sınırdışı ettiği teröristler arasında Ebubekir el-Hakim (Tunuslu lider Şükrü Belayid’in katili) ya da Sabri Essid (IŞİD’in kasaplarından biri haline gelecek olan Muhammed Merah’ın kardeşi) de yer almaktadır. Bu arada Fransa « Arap Baharı » süresince bu ilişkiyi bozmakla kalmaz, Müslüman Kardeşler ile yaptığı ittifak gereği bu şüphelileri serbest de bırakır.

Jacques Chirac 2 Eylül 2005’ten itibaren yönetimi bırakır. Ciddi bir felç geçirdikten sonra görünüşte göreve devam ediyor olsa da, artık hiçbir zaman görevini sürdürecek durumda olamayacaktır. Hükümeti, iki yıl süresince Başbakan Dominique de Villepin çevresindeki de Gaulle taraftarları ve İçişleri Bakanı çevresindeki Atlantikçiler arasında ikiye bölünür.

İsrail’in 2006 yazında Lübnan’a yönelik saldırısı sırasında, Villepin, Chirac’ın silahsızlandırılmasını istediği Hizbullah’ı destekler. Görev süresi tamamlandığında Chirac yolsuzluklarını gizlemez ve Hariri Ailesinin emekliliği için kendisine tahsis ettiği lüks daireye yerleşir. Bayan Chirac’tan destek alan Sarkozy onun yerine geçer.

Amerikalı Nicolas Sarkozy

CİA’nın beş kurucusundan birinin oğlu olan Büyükelçi Frank G. Wisner, New York’taki yeni yetme damadı Nicolas Sarkozy’yi yetiştirdi. Onu Fransız Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesini kolaylaştıran CİA bünyesine aldı.

Nicolas Sakozy, Mayıs 2007’de, programı nedeniyle değil ama niyetinden dolayı Fransız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilir. Fransızlar onu uyuyan ve felç olmuş bir ülkeyi yeniden canlandırabilecek kişi olarak görmektedirler. Ancak Sarkozy’nin ergenliğinde babasının üçüncü eşi tarafından New York’ta yetiştirildiğinden habersizdirler. Oysa Christine de Ganay, CIA/NATO’nun gizli teşkilatı Gladio’nun kurucusunun oğlu Frank Wisner Jr. ile yeniden evlenmişti. Sarkozy bu bağlantı aracılığıyla, o dönemden itibaren Fransız Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olması için Washington tarafından evlat edinildi [4].

Gerçekçi bir çıkarcıya dönüşmeden önce, 2003’te cesur bir de Gaulle’cü olarak kendini gösteren Jacques Chirac’tan farklı olarak, Nicolas Sarkozy, Washington için bir ajandan ibarettir. Göreve gelir gelmez ABD projelerine ortak edilir.

Nicolas Sarkozy, daha henüz İçişleri Bakanı iken Libya iç istihbarat örgütü başkanı ve Muammer Kaddafi’nin üvey kardeşi Abdullah Senusi ile temas kurmaya başlar. Senusi, Çad Savaşı sırasında, 772UTA sefer sayılı yolcu uçağına karşı düzenlenen ve 170 kişinin ölümüne neden olan saldırıda oynadığı rol nedeniyle gıyaben yargılanır ve mahkum edilir. Libya, af sözü verilmesi ya da takipsizlik kararı karşılığında Sarkozy’nin seçim kampanyasını finanse etmeyi önerir. Sarkozy’nin görevli bakanı ve güvenilir adamı Brice Hortefeux, Albay Kaddafi ile söz konusu tutarın pazarlığını yapar. Sonuç olarak, alışverişi denetleyen Libyalı üst düzey yetkiliye göre, Fransız-Lübnan asıllı işadamı Ziad Takiyeddin 57 milyon Euro’yu Paris’e taşır.

Libya, seçim kampanyası süresince sosyalist aday Ségolène Royal’in de kazanma olasılığının ortaya çıktığını gözlemler. Böyle olunca Senusi eski sosyalist Dışişleri Bakanı Roland Dumas ile temas kurar ve Dumas –yine aynı kaynağa göre- rakiplerine armağan edilenin yarısına yakın bir tutar olan 25 milyon Euro’yu almak üzere Trablus’a gelir.

Fransız yasaları seçim kampanyalarının yabancı devletler tarafından finanse edilmesini yasaklamaktadır. Normal şartlarda seçim kampanyalarının bedelinin bu tutarlara ulaşması imkansızdır. Sarkozy ve Royal, yargıya ve onun bağımsızlığına zarar vermeden bir takipsizlik kararının çıkarılmasının mümkün olmadığının bilincindedirler. Buna karşın bir af çıkartabilirler ama şahsi çıkarları uğruna bunun pazarlığını yapamazlar. Seçimlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesini gözetmekle görevli Anayasal Konseyin Başkanı olan (1995-2000) Roland Dumas bunu gayet iyi bilmektedir. Kendisi de yolsuzluğa bulaşmış olan Fransız Adaleti, Sarkozy’nin suçlarını araştıracak ama Royal’inkilerle ilgilenmeyecektir [5].

Kaddafi ve Sakozy’ler arasındaki iş ilişkileri Élysée Sarayına gelişinden sonra da devam eder. « First Lady » Cécilia Sarkozy, sekiz yıldır tutuklu olan beş Bulgar hemşire ve bir Filistinli doktorun davasını sonuçlandırmakla görevlendirilir. 1999 yılında, Bingazi Hastanesinde 400’den fazla çocuğa AİDS virüsü bulaşır. İslamcılar Muammer Kaddafi’yi Bingazi kentini ihmal etmek ve çocuklarını öldürmek amacıyla komplo düzenlemekle suçlarlar. Yerel savcı, Kaddafi’yi aklamak için yabancı sağlık personelini suçlamayı tercih eder. Zorla itiraflar elde etmek için onlara ağır işkenceler uygulatır.

Robert Mueller, başsavcı olduğunda, Libya’yı Lockerbie saldırısının sorumlusu olmakla suçladı. Daha sonra, İskoçya adaleti bunun bir CİA ajanı tarafından felaket mahalline sokulan sahte kanıtlara dayandığını tespit etti.

Bu arada Avrupa Birliğine yeni üye olan Bulgaristan, vatandaşlarının serbest bırakılması için Trablus ile pazarlık yapması için Brüksel’deki Komisyondan talepte bulunur. Libya, 1988 yılında İskoçya’nın Lockerbie Kasabası üzerinde havaya uçan ve 270 kişinin ölümüyle sonuçlanan 103PanAm sefer sayılı yolcu uçağına yönelik saldırıyla ilgili kendisini suçlayan aynı görevlilerle karşı karşıyadır. Her ne kadar Muammer Kaddafi bu saldırıyla bir ilgisinin bulunduğunu inkar etse de, Libya, Batılılarla arasındaki son uzlaşmazlığı temizlemek için, kurbanların ailelerine 2,7 milyar dolarlık tazminat ödemeyi kabul eder. İslamcıların kafasıyla uyuşması gerektiğinin bilincinde olan Rehber, Lockerbie için haksız olarak ödemek zorunda bırakıldığı parayı geri almak için bu hastane enfeksiyonundan yararlanmaya karar verir. Dolayısıyla, bazı Afrika ülkelerinden geri çekilmesi ve hemşireler ve doktorun özgürlüğü karşılığında bu paranın kendisine geri iadesini talep eder. Sonuç olarak, ABD parayı Katar’a, Katar da Avrupa Birliğinin denetiminde Libya’ya öder. Trablus İstinat Mahkemesi Başkanı iken işkenceleri örtbas eden Müslüman Kardeş Adalet Bakanı Mustafa Abdülcelil, bu şekilde Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin günahlarına aracı olanlarla tanışır. Yine aynı üst düzey Libyalı yetkiliye göre Cécilia, Libya’dan orantılı avantasını (2,7 milyon dolar) alır. Boşanmak üzere olan Sarkozy, bu tutarı ona armağan eder. Yeni eşiyle birlikte Katar’da bir halkla ilişkiler bürosu açabilecektir. Bulgaristan vatandaşlarının serbest bırakılması karşısında, mutabakatın sağlanma tarzına kaşlarını çatarak, çok sevinir.

Önce geleceğin TV yıldızı Jacques Martin, ardından da geleceğin cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile evlenen, Cécilia Ciganer, lobici ve Davos Forumu’nun yönetmeni Richard Attias ile yeniden evlenir.

Artık görüşülmesinde sakınca olmayan Muammer Kaddafi, beş günü Fransa’da olmak üzere bir Avrupa turnesine çıkar. Devletin resmi konuklarının konutu olan Hotel Marigny’nin bahçesine çadır kurarak bir skandala yol açar. Üstelik France24 televizyon kanalına Libya’nın Fransa’dan daha demokratik olduğunu beyan eder. Bu provokasyon, anlatacağımız öykü boyunca da göreceğimiz gibi izleyicilerin düşündüğü kadar mantıksız değildir. Aslında özellikle dış politika ve savunma alanlarında alınan birçok kararda gerçekte ne halka, ne de temsilcilerine danışılmadığı için Fransa demokrasiyle yönetilmemektedir. Buna karşın bu ülke Jacques Chirac’ın görev süresinin sona ermesine kadar bir Cumhuriyetti, çünkü iktidar kararlarını sadece kamu yararı algısına göre alıyordu. Bunun artık uzun süre öyle olmayacağını ileride göreceğiz. Libya’ya gelince, burada XIXncu yüzyıl Fransız ütopyacılarının deneyimlerinden esinlenen bir doğrudan demokrasi söz konusudur. Bu arada bu sistem de aynı şekilde bir aldatmacadır. Libya toplumu aşiret aidiyeti üzerine kuruludur, yani kişisel görüşlerin çok az değeri vardır. Zaten Kaddafi’ye, resmi olarak var olmamasına karşın Devlet Başkanlığı görevini yürütmesine imkan veren bu toplumsal gerçeklik olmuştur. İki ülke arasındaki büyük fark başka yerdedir: Libya, ABD ile müzakere ederek, komşu ülkelere yönelik her türlü müdahaleye son verirken, Fransa, başta Afrika ve yakın zamanda Levant Bölgesinde olmak üzere Birleşmiş Milletler Sözleşmesini güle oynaya ihlal etmektedir. Özellikle de Fransa, 1848’den beri kendi topraklarında uygulamamasına rağmen, Suudi Arabistan ve Katar gibi köleliğin uygulandığı devletlerle ittifak yapmakta sakınca duymazken, Kaddafi tüm insanları özgürleştirdiğini ilan etti ve köleliğe son verdi.

Eski devrimci Muammer Kaddafi, ABD ile yeniden ilişki kurup, Başkan Bush’un tüm taleplerini yerine getirdikten sonra yeniden onurlu biri oldu.

Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Suriye’ye yönelik ilk hamlesi, Mart 2008’de, Hariri olayının bir numaralı yalancı tanığı olan Muhammet Zuhair es-Sıddık’ın, sağladığı sahte Çek Cumhuriyeti pasaportuyla kaçışını örgütlemek oldu [6]. Gerçi Emil Lahud ve Beşar Esad’a karşı yapılan cinayet suçlaması çöker, ama bu maskaralığı kimin düzenlediği konusu gizemini korumaktadır. Sarkozy hiçbir şey olmamış gibi, iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden canlandırmak ve Suriye’nin Lübnan’ın siyasal yaşamına artık müdahalede bulunmayacağından emin olmak için Şam’a bir resmi ziyaret gerçekleştirir.

Mayıs ayında, Lübnan Başbakanı –ve Ürdün gizli servislerinin ajanı- Fuat Sinyora, Hizbullah ile çatışmaları başlatır. ABD ve Suudi Arabistan’ın ülkenin denetimini ele geçirmeleri ve Suriye’ye saldırmaları için, İran ve Direniş arasındaki hava köprüsünü ve iç haberleşme sistemini etkisiz hale getirmeye çalışır. Ancak Hizbullah hemen taarruza geçer. Birkaç saat içerisinde, Sinyora’nın güvenlik sistemi çöker ve geri çekilmek zorunda kalır.

Doha’da barış görüşmeleri yürütülür. Katar ve Fransa, Emil Lahud’un normal görev süresini altı ay önce tamamlanmasından beri boş olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna, Paris’in seçtiği, kolay yönlendirilebilir biri olan Genelkurmay Başkanı General Mişel Süleyman’ı dayatırlar. Süleyman, kendisi ve Ailesi için Fransız çifte vatandaşlığını elde etmek için sahte belgeler sunmuştu. Adalete intikal eden olayın duruşmaları devam etmektedir. Süleyman’ın Lübnan’ın Cumhurbaşkanı olarak atanması, bu konuyu başının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi askıda bırakır. Suriye’nin tepkisinin ne olacağı konusunda kaygılanan Katar, hiçbir talepte bulunmamış olan Devlet Başkanı Esad’a bir uçak ve makam arabaları armağan eder.

Michel Sleimane (üstte solda), töreni yöneten Katar Emiri’nin (üstte sağda) ve sahneye koyan Fransız Dışişleri Bakanı’nın yardımsever bakışları altında, Lübnan’ın « bağımsızlığını » savunacağına dair yemin eder.

Katar Emiri Hamid bin Halife El Tani, törene davet bile edilmeyen önceli Emil Lahud adına « Cumhurbaşkanı » Süleyman’ı tahta oturtmaya gelir. Tören sırasında, Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, parklardaki banklarda değil ama Lübnan Millet Meclisinde, Lübnan Hükümetinin sıralarında oturmaktadır. Eski Meclis Başkanı, Anayasanın 49ncu maddesinin görevinden ayrıldıktan sonraki iki yıl boyunca bir genelkurmay başkanının Cumhurbaşkanı olmasını yasakladığına dikkat çekince öfkelenir. Dolayısıyla metni değiştirmek için zaman kaybedilmez ve milletvekilleri Anayasayı ihlal ederek Mişel Süleyman’ı Cumhurbaşkanı seçerler.

2008 yılında Fransa, Arap dünyasının en popüler devlet başkanı Beşar Esad’ın, Akdeniz’deki Fransız varlığını geliştirmek için güvenilir bir dost olacağına inanıyordu.

Temmuz 2008’de, aynı zamanda Avrupalı ortaklarıyla rekabet etmeyi ve İsrail’i yeniden bölge ülkeleri arasına sokmayı hedefleyen geniş kapsamlı bir operasyon olan Akdeniz için Birlik projesini ortaya atar. Sarkozy, Beşar Esad’ı ve mevkidaşı Şimon Peres’i 14 Temmuz’da Champs-Élysées’deki resmigeçidi izlemeye çağırırken, bu fırsatla Lübnan ve Suriye nihayet yeniden aralarındaki diplomatik ilişkileri tesis ederler (iki devletin Fransızlar eliyle 1943’te ayrılmasından beri ilişkiler tamamen kesiktir). Birinci davetli, ikinci davetliyle karşılaşmaktan özenle kaçınır.

Akdeniz için Birlik (Fransızca kısaltmasıyla UMP) Avrupa Birliği tarafından başlatılan Barselona Süreciyle aynı nedenlerden ötürü başarısız olur: İsrail anlaşmazlığı sorunu çözümlenmeden bölgedeki tüm aktörleri bir araya getirmek imkansızdır.

Sarkozy, Ocak 2009’da Suriye’ye ikinci bir resmi ziyaret gerçekleştirir. Obama yönetiminin temas kurduğu Fransız Cumhurbaşkanı herhangi bir konuda karar almaktan kaçınır. Bu sadece bir keşif gezisidir.

(Sürecek…)

Çeviri
Murat Özdemir

Bu kitap Türkçe olarak bilgisayar versiyonunda bulunmaktadır.

[111 Eylül 2001. Dehşetengiz Hile. Pentagon’a Uçak Düşmedi! Thierry Meyssan, Med Cezir (2002).

[2« Coup d’État en Haïti », « Paris relâche le président haïtien », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 1er et 16 mars 2004.

[3Refik Hariri cinayetine ilişkin gerçekler”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Odnako (Rusya) , Voltaire İletişim Ağı , 29 Kasım 2010.

[5Déposition de l’auteur au juge Serge Tournaire, 24 mars 2018. Avec les compliments du Guide. Sarkozy-Kadhafi - l’histoire secrète, Fabrice Arfi et Karl Laske, Fayard (2017).

[6« M. Sarkozy aurait organisé la fuite de Mohamed Zuhair As-Siddik », Réseau Voltaire, 16 avril 2010.