Thierry Meyssan’ın « Gözlerimizin Önünde » kitabını yayınlamayı sürdürüyoruz. Bu bölümde her şey Fransız Sömürge Partisi ve Fransız birlikleri için her şey yolunda görünür. Suriyeli üst düzey komutanlar öldürülür, Suriye Başbaşkanı görevi bırakıp kaçar ve Fransa Mali’de ısmarlama bir devlet başkanı seçer. Ama bütün bunlar çelişkiler içerisinde yaşanır.
Bu makale Gözlerimizin Önünde kitabından alıntılanmıştır.
Bakınız İçindekiler.
26- Suriye’ye karşı ikinci savaş
18 Temmuz’da, Şam’da gerçekleşen ve Ulusal Güvenlik Konseyi merkez binasını harabeye çeviren patlama, General Davut Rajha (Savunma Bakanı), General Asaf Şevkat (askeri istihbaratın başı, Devlet Başkanı Esad’ın kayınbiraderi) ve General Hasan Türkmani’nin (Konsey Başkanı) ölümüne neden olur. Ağır yaralanan General Hişam İhtiyar (kontrespiyonaj şefi) kısa süre sonra ölür. Bir hain tarafından tavan lambasına bomba yerleştirilmiş gibi görünse de, bir insansız hava aracından füze fırlatılmış olma olasılığı da söz konusudur. Ordular ve güvenlik birimleri başsız kalmıştır. Her yerde çatışma vardır. İnsanlar sokaklarda öldürülmektedir. Başkentte yaşayanların büyük bir bölümü kaçmaktadır.
Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinin ölümüne neden olan saldırı konusunda açıklama yapan Batılı liderler terörizmi kınamaktan kaçınırlar. Ölenlerin bunu hak ettiklerini belirtirler.
Saldırganların ellerinde önceden belirlenmiş hedefler vardır. Bir birlik, kentin bir ucunda, yabani incir ağacı tarlalarının uzandığı Mezze’deki evime saldırır. Ordu, yaklaşmamaları için çatıya bir havan topu yerleştirir. Üç gün sonra çatışmalar sona erdiğinde, bulunan cesetlerin Pakistanlı ve Somalililere ait olduğu görülür. Ama başkentin başka kesimlerinde Tunuslular, Afganlar ve daha başka milliyetlerden insanlar da vardır. Bu adamlar Ürdün’de kimi zaman bir hafta süren basit bir silah kullanma eğitimi almışlardır. Geldikleri ülkeye göre birlikler halinde örgütlenmişlerdir, ama kelimenin tam anlamıyla bir ordu oluşturmamaktadırlar çünkü hiyerarşik bir yapıları yoktur. Birçoğu Suriye hakkında hiçbir şey bilmemektedir, hatta bazıları İsrail’de Filistinlileri kurtardıklarını sanmaktadır.
Dama Rose Otelinin bodrum katına General Robert Mood ve Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin keyfince istirahat ettiği bir daire kurulur. Bu kişilerin varlığı otelin güvenliğinin garantisidir. Merkez Bankası Başkanı Edip Mayaleh, Suriye Lirasının düştüğünü duyuran El Cezire ve El Arabiya’yı yalanlamak üzere televizyona çıkar. ArabSat ve Nilesad, hala buradan yayınını sürdürebilen Suriye kanallarının yayınını keser. Bu arada CIA, Suriye Arap Ordusunun çekildiğini ve rejimin düştüğünü duyurmak için El-Dünya TV’nin Twitter hesabını hack’leyerek ele geçirir. Suriye televizyon kanallarının sinyalleri ArabSat ve Nilesad’ta yeniden ortaya çıkar. Ancak sinyaller Suriye’den değil Avustralya’dan, US National Security Agency’nin bir üssünden gelmektedirler. Katar’da France24, NATO’nun propagandası için el konulan medya havuzunun toplantılarına katılmaktadır. Plana göre eşgüdümlü bir şekilde hep birlikte Devlet Başkanı Esad’ın kaçışını ve « Nusayri diktatörlüğünün » çöküşünü teyit eden, ya açık hava stüdyolarında çekilmiş ya da imge senteziyle oluşturulmuş röportajlar bütününün yayınlanması öngörülmektedir [1]. Bu arada ülke direnir ve paralı askerler Şam’dan geri çekilir.
BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin, Batının askeri müdahalesine izin veren bir karar tasarısını üçüncü kez veto ederler. ABD geri adım atar. Devlet Başkanı Esad’ın kaçtığını anlatan sahte Suriye televizyon programları yayınlanmayacaktır.
24 Temmuz’da Arabistan Kralı Abdullah, Prens Bender bin Sultan’ı Şam saldırısından dolayı ödüllendirerek onu Suudi gizli servisinin başına getirir. Öte yandan, dört gün sonra ofisi havaya uçurulur. Ağır yaralanır ve tarafımdan erken ölümü ilan edilir. Ama gerçekte ölen yardımcısı Mişal el-Kani’dir. O ise bir yıl boyunca hastanede tedavi görecektir. Bir daha hiçbir zaman yetilerinin tümünü geri kazanmayı başaramayacaktır [2].
Basın, Başkan Obama’nın NATO tarafından koordine edilen bir gizli askeri müdahaleye izin veren talimata imza attığını ifşa eder. Gösterdiği tüm çabaların kamuoyu önünde onay göreceğinin ve arkasından ise sabote edileceğinin farkında olan Kofi Annan 2 Ağustos’ta arabuluculuk görevinden istifa eder.
5 Ağustos’ta, « Başbakan » Riyad Hicab, DGSE’nin yardımıyla yurt dışına kaçar [3]. Bu defa ganimetin değeri simgeseldir, ama yürütme düzeyinde hiçbir etkisi yoktur. Suriye dünyanın en eski devletidir. Bir geçiş noktası üzerinde bundan 6 000 yıl önce kurulan ülke, gizlice örgütlenerek ayakta kalmayı öğrenmiştir. Bugün sadece Yürütmenin başı olarak Devlet Başkanı Esad görünmektedir. Halkın önünde o sorumludur. İç içe geçmiş üç yönetsel daireye başkanlık etmektedir. Önce yürütmenin başı hükümet gelir. Dolayısıyla da bakanları bizdeki merkezi idare müdürleriyle eşdeğerdir. Sonra, Bakanlar üzerinde otoritesi olan Saray danışmanları. Son olarak da, birlikte karar aldığı özel danışmanları. Bir cumhuriyet rejimi söz konusudur çünkü Yürütme kamu yararına hareket etmektedir ve halk onu cezalandırabilir, ama demokratik değildir çünkü en önemli kararlar kamuoyu önünde tartışılmaz. Riyad Hicab’a gelince o hiçbir zaman « Başbakan » olamamış –bu makamın Anayasa’da yeri yoktur- ama Bakanlar Kurulu Sekreteri olmuştur ki bu da sistem içerisinde kesinlikle aynı anlama gelmemektedir. Görevi, Saray tarafından hazırlanan gündemi ve talimatları almak, bunları Bakanlara iletmek ve yaptıkları etkinliklerin raporunu almaktır. Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinin ölümünden farklı olarak, gidişinin hiçbir önemli etkisi olmamıştır.
Birkaç ay önce bir toplantı sırasında, General Hasan Türkmani bana önemli bir konu hakkındaki öngörülerimi sorduğunda yaşadığım şaşkınlığı hatırlıyorum. Verdiğim yanıtta laf arasında Hicab’ın da bundan haberdar edilmesi gerektiğini ima etmiştim. General gülerek şöyle yanıt vermişti: « Onu rahatsız etmemize değmeyecek kadar ciddi bir karar bu ».
Paris için bütün vuruşlar serbesttir. Devlet Başkanı Esad’ın bir danışmanı DGSE tarafından maaşa bağlanır, ama bu kaynağın devlet sırlarına erişimi yoktur. Sonra, Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, 17 Ağustos 2012’de şu açıklamayı yapar: « Şu anda söylediğimin ne kadar önemli olduğunun farkındayım: Bay Beşar Esad bu dünyada yaşamayı hak etmiyor »; bu en azından ölüm cezasına karşı çıkan bir devletin diplomasisinden sorumlu biri için çarpıcı bir tavırdır. Eylül ayında Hollande ve Fabius, mevkidaşları Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ve Devlet Başkanı Esad’a karşı bir « suikast » operasyonunu hazırlamak üzere New York’ta Recep Tayyip Erdoğan ile görüşürler [4]. Vnci Cumhuriyet Fransa’sının bir yabancı devlet başkanını öldürmeye kalkışması ilk kez yaşanmamaktadır. Nicolas Sarkozy 2008 yılında, Cumhurbaşkanı Hugo Chavez’i öldürmek üzere « Frédéric Laurent Bouquet » yönetimindeki bir ekibi Caracas’a göndermişti [5]. Bu kez de, öncekinden daha ileriye gidemeyen DGSE, yine başarısız olacaktır. Bu iş için kolayca kullanabileceğini düşündüğü Bakanlığın ve sarayın temizlik işlerini yürüten Kürtlere güvenir. Ama komplo ortaya çıkarılır. Laurent Fabius 12 Aralık 2012’de, Marakeş’te dördüncüsü düzenlenen « Suriye’nin Dostları » toplantısına katıldığında, Beyaz Sarayın El Nusra Cephesini (El Kaide) terörist örgütler listesine ekleme kararı karşısında isyan eder. Kapanış basın toplantısında, ABD’nin tutumuna « bütün Arapların şiddetle karşı çıktığını », « çünkü sahada onlar (El-Kaide) iyi iş görmektedir » diye açıklamada bulunur. « Bu çok açıktır ve Koalisyonun başkanı da aynı çizgidedir » [6].
Dominique de Villepin’in konuşmasıyla Güvenlik Konseyinde alkış toplayan Fransa, 10 yıldan kısa bir süre içerisinde, siyasi cinayet –ya da benim özelimde girişimlerini- yöntemini kullanan ve laik bir devlete karşı İslamcı teröristleri destekleyen « haydut devletler » saflarına gerilemiştir. Daha da kötüsü, itiraf edilemez heveslerinin geri dönüşünü artık gizlememektedir: François Hollande 25 Eylül’de BM’de « kurtarılan bölgeleri korumak », yani 1923 ila 1944 arasındaki Milletler Cemiyeti tarafından verilen sömürgeci mandanın yavaş yavaş yeniden oluşturulması için izin ister.
Fransa, sonraki yıl süresince, savaşçıların ordudan firar eden Suriyeliler olduğu kurgusunu korur. Bu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) efsanesidir. Demokrasi için savaştıkları söylenmektedir. Bu arada hiçbir şekilde, savaşın sürdüğü beş yıl boyunca demokrasi lehinde yapılan bir gösteriye ilişkin en küçük bir görüntü bile verilmez. Buna karşın « özgürlük » için atılan sloganlarla karşılaşabiliriz. Ama burada söz konusu olan Fransız devrimcilerinin özgürlüğü (BAAS’ın da talep ettiği) değildir. Bu göstericiler Şeriat’a ilişkin kendi yorumlarını « özgürce » uygulama hakkını talep etmektedirler. Zaten birçok skandal bu anlatımı sarsmaktadır. 13 Mayıs 2013’te, El Faruk Tugayı (Özgür Suriye Ordusu) komutanlarından biri, Suriye Arap Ordusu askerinin bağırsaklarını yerken çekilen video görüntüsünü yayınlar. Komutan şöyle demektedir: « Beşar’ın askerleri, Allah’a yeminler olsun ki kalplerinizi ve ciğerlerinizi yiyeceğiz. Ey Baba Amr’ın kahramanları, Nusayrileri katledin ve yemek için kalplerini çıkarın ». Ya da yine aynı şekilde ÖSO, El Duvayir’deki Hıristiyanları katlettiğinde.
11 Ocak 2013’te Fransız dış politikasında, söylemle eylem arasında değil ama müttefikleri arasında yeni bir çelişki daha ortaya çıkar. « İnsanın yedikçe iştahı artar » der atasözü. François Hollande, Mali’ye bir askeri müdahalede bulunmaya karar verir. Bu Arap Baharının bir başka serüveni değil ama Muammer Kaddafi’nin İşbirliği Bakanı ve Libya devlet fonlarının yöneticisi Muhammet Siala’nın da duyurduğu gibi Libya Arap Cemahiriyesinin yok edilmesinin doğrudan sonucudur [7].
Tuareg’ler Orta Sahra ve Sahel sınırlarında, yani Libya, Cezayir, Mali ve Nijer arasında kalan geniş alanda yaşayan göçebe bir halktır. İlk iki devlet tarafından himaye görseler de, aksine son iki devlet tarafından kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Bunun sonucunda 60’lı yıllardan beri, sürekli olarak Mali ve Nijer’in kendi toprakları üzerindeki egemenliğini tartışılır hale getirmişlerdir. Doğal olarak bunların taleplerini Mali’de bir sonuca ulaştırmayı kararlaştırırlar. Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLA), Tuareglerin yaşadığı hemen hemen tüm Kuzey Mali’de iktidarı ele geçirir. Bu arada Suudi Arabistan tarafından eğitilen İslamcı Tuareglerden oluşan küçük bir grup, AQMİ’ye bağlı (İslami Mağrip El Kaide’si) Ensareddin, bazı yerleşimlerde Şeriat ilan etmek için bundan yararlanır.
21 Mart 2012’de Mali’de ilginç bir darbe gerçekleşir [8]. Gizemli « Demokrasinin Yeniden İnşası ve Devletin Restorasyonu Komitesi » (Fransızca kısaltmasıyla CNRDRE) Devlet Başkanı Amadou Toumani Touré’yi devirip, ülkenin kuzeyinde Mali’nin otoritesini yeniden sağlamak istediğini açıklar. Darbeciler giriştikleri eylemin mevcut duruma ne katkısı olabileceğini açıklayamadıkları için bir anlaşılmazlık ortaya çıkar. Beş hafta sonra bir seçimin yapılacak olması ve devrik başkanın aday olmayacağı göz önünde bulundurulduğunda, Devlet Başkanının devrilmesi daha da garip bir hal almaktadır. ABD’de eğitim görmüş subaylardan oluşan CNRDRE seçimlerin yapılmasını engeller ve iktidarı adaylardan birine, Fransız dostu Dioncounda Traore’ye verir. Bu hokkabaz oyunu, bundan bir yıl önce Fildişi Sahili’nde Fransız Ordusu tarafından iktidara getirilen Alassane Ouattara’dan başkasının başkanlığını üstlenmediği CEDEAO tarafından meşrulaştırılır. Gerçekleştirilen darbe ülkenin etnik bölünme sürecini hızlandırır. Tuaregli bir komutana sahip Mali Ordusunun seçkin birlikleri (ABD’de eğitilen) silah ve bagajlarıyla birlikte isyana katılır.
Ensareddin –başka İslamcı grupların desteğiyle birlikte- Konna kentine saldırır. Böylece İslam’ın yasasını Mali’nin güneyine yaymak için Tuareg topraklarını terk etmiş olur. Geçici Devlet Başkanı Dioncounda Traore olağanüstü hal ilan eder ve Fransa’yı yardıma çağırır. Paris, başkent Bamako’nun ele geçirilmesini engellemek için izleyen saatlerde müdahale eder. Öngörülü davranan Élysée, 1nci Paraşütçü Deniz Piyade Alayı (« Sömürge Piyade Birliği ») ve 13ncü Paraşütçü Dragon (çok eskiden Fransa’da atlı piyadelere verilen ad, bugünün özel kuvvetleri-ç.n.) Alayı’na bağlı askerleri, COS’un (Kara Özel Kuvvet Komutanlığı-ç.n.) helikopterlerini, üç Mirage 2000D, iki Mirage F-1, üç C-135, bir C130 Hercule ve bir C-160 Transall’i önceden Mali’de konuşlandırmıştır.
Başarıyla yürütülen bu operasyon El Kaide’yi düşman olarak tanımlasa da gerçekte bağımsızlık yanlısı Tuareg’lere karşı mücadele edilmesi söz konusudur. Oysa aynı El Kaide, Suriye’de « iyi iş görmekte » ve Fransa tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusunu yapılandırmaktadır. Çılgına dönen Élysée, cihatçıların Katarlı askeri danışmanlarının geri çekilmesine imkan verebilmek için, Fransız Ordusuna Mali’deki ilerleyişine ara vermesini emreder. Katar hemen Fransa ile ayrıcalıklı ilişkilerini keserken, ÖSO sahada, « Fransızlar alçaktır. Zafer (İslami) ulusumuzundur » şarkılarının söylendiği gösteriler düzenler.
François Hollande hatasını düzeltmeyi ve velinimeti Emir el Tani ile barışmayı dener. Oyunun sonunda Doha’ya gider ve burada çok sıcak karşılanır. Bu arada doğa boşlukları hiç sevmez ve Suudi Arabistan ve Türkiye bu boşluğu doldurmak için zaman kaybetmezler.
(Sürecek…)
Bu kitap Türkçe olarak bilgisayar versiyonunda bulunmaktadır.
[1] “NATO preparing vast disinformation campaign”, by Thierry Meyssan, Komsomolskaïa Pravda (Russia) , Voltaire Network, 11 June 2012 — Cet article a été publié par des quotidiens dans 45 pays. « De faux reportages sur la Syrie sont filmés au Qatar », Sputnik, 19 juillet 2012. “NATO PsyOp Against Syria Imminent”, Translation Roger Lagassé, Voltaire Network, 21 July 2012.
[2] “Syria reportedly eliminated Bandar bin Sultan in retaliation for Damascus bombing”; “Riyad neither confirms nor denies Prince Bandar’s death”, Voltaire Network, 29 & 30 July 2012. « Thierry Meyssan and Prince Bandar bin Sultan », Ali Bluwi, Arab News, August 4, 2012.
[3] “Syria: Exposed, Syrian Prime Minister flees abroad”, Voltaire Network, 6 August 2012.
[4] « Hollande et Erdogan ont commandité la tentative d’assassinat d’el-Assad et al-Mouallem », Réseau Voltaire, 3 mars 2013.
[5] “Nicolas Sarkozy ordered the assassination of Hugo Chavez”, Voltaire Network, 3 January 2013.
[6] « Pression militaire et succès diplomatique pour les rebelles syriens », par Isabelle Maudraud, Le Monde, 13 décembre 2012.
[7] “War against Libya: an economic catastrophe for Africa and Europe”, by Thierry Meyssan, Voltaire Network, 4 July 2011.
[8] “Mali: One war can hide another”, by Thierry Meyssan, Translation Pete Kimberley, Al-Watan (Syria) , Voltaire Network, 23 January 2013.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter