Ürdün’de başarısız olan darbenin, bir liderin bulunmasına hizmet etmiş olmasına rağmen kraliyet ailesi içinde yaşanan bir rekabetle hiçbir ilgisi yoktur. Arap-İsrail ilişkilerinin Donald Trump tarafından normalleştirilmesinin sorgulanmasına ve Joe Biden tarafından üç çeyrek asırlık bir çatışmanın yeniden canlandırılmasına bir muhalefet söz konusudur. Washington, genişletilmiş Orta Doğu’da « sonsuz savaşı » yeniden başlatmak istiyor.
Yakın zaman önce Ürdün’de olanlarla ilgili her türlü makale artık Kraliyet Sarayı’nın emriyle sansürlenmiş durumdadır. Bu nedenle Kral Abdullah’ın üvey kardeşi Şehzade Hamza’nın hazırladığı darbeye ilişkin bir açıklama bulmanız imkansız olacaktır.
Bununla birlikte, Genelkurmay Başkanı General Yusuf Huneyti’nin, ev hapsinde tutulduğunu ve medyaya konuşma yasağı konulduğunu kibarca bildirmek üzere Prens Hamza’ya geldiğini biliyoruz. Kaydedilen konuşma, buna rağmen dolaşıma sokuldu. Her zaman nazik ve kararlı olan asker, makul sınırlarını henüz aştığını ilan ederken, karşısında kibirli ve öfkeli bir prensin sesi duyuluyor. Ancak anlaşmazlığın özüne ilişkin hiçbir şey söylenmiyor. Eş zamanlı olarak on altı şahsiyet tutuklandı. Prens Hamza itaat etmekten çok uzak, daha sonra herhangi bir darbe girişimini reddettiği ve Kral Abdullah’ın liderliğini eleştirdiği bir video kaydı [fotoğraf] yayınladı.
Sonuç olarak Prens Hamza, amcası Prens Hasan bin Talal’ın huzurunda, Kral’a bağlılık sözü verdiği bir basın açıklamasını imzalamayı kabul etti: « Atalarımın mirasına ve Majesteleri Kral’a ve veliaht prensine sadık kalacağım ve onlara yardım etmek ve desteklemek için onların hizmetinde olacağım ».
Başbakan Yardımcısı Eyman Safadi 4 Nisan’da bir komplonun « daha doğmadan öldürüldüğünü » söyledi. Güvenlik servisleri, Prens Hamza’nın karısının kaçırılması da dahil olmak üzere, « [komplocuların] Ürdün’ün güvenliğini bozmayı amaçlayan yabancı unsurlarla temaslarını » izlemişti. Henüz hazırlık aşamasında olmasına rağmen, bu darbenin bastırıldığını doğrulayan bir askeri birlik hareketliliğine rastlanmadı.
Bassem Awadallah, Şerif Hasan Bin Zaid ve çevresindekiler tutuklandı. Bu iki adam, veliaht prens ve Suudi Arabistan’ın gerçek efendisi Prens Muhammed bin Selman (« MBS » olarak bilinir) ile çok yakından bağlantılıdır. Bassem Awadallah ülkeden kaçmak üzereyken yakalandı.
Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan başkanlığındaki bir Suudi heyeti, Amman’a geldi ve Ürdün-Suudi çifte vatandaşı olan Bassem Awadallah’ın serbest bırakılmasını talep etti. Washington Post’a göre heyet, Awadallah olmadan ülkeyi terk etmeyi reddetti ki bu iddia daha sonra Suudi Arabistan tarafından yalanlandı. Ancak kısa bir süre sonra Suudi Arabistan yaptığı bir açıklamayla Ürdün’de iktidardaki aileye desteğini dile getirdi.
Ürdün’ün Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yakın ilişkileri bulunmaktadır. İki ülke, bu küçük fakir krallığı mali olarak cömertçe desteklemektedir (2012’den 2017’ye 3,6 milyar dolar). Ancak İsrail ile ilişkileri yakınlaşmaya başladığından beri Ürdün’den uzaklaştılar. Ürdün ekonomisi bundan ağır darbe aldı: bütçe yıllık yaklaşık olarak beşte biri oranında açık vermektedir.
Kral Abdullah’ın 90’lı yılların sonunda üvey kardeşi Hamza’nın aleyhine tahta çıkmasının koşulları uluslararası basının büyük ilgisine mazhardır. Ama bugün yaşanan olayları kraliyet ailesi içerisinde kıskançlığa indirgeyerek açıklamamız mümkün değildir.
Bassem Awadallah’ın adı, Birleşik Arap Emirlikleri adına son zamanlarda Filistin topraklarının satın alınmasında da geçiyor. Sebepleri daha çok bu alanda aramamız gerekir.
Her şey sanki Suudi Arabistan, Biden yönetimi fikrini değiştirmeden önce, Başkan Trump’ın Orta Doğu planının ikinci bölümünü uygulamak için Kral Abdullah’ı devirmeyi planlamış gibi gelişiyor. Nitekim Kral Abdullah, Jared Kushner’in « yüzyılın anlaşması » için yaptığı önerileri reddetmişti. Filistin Devleti Başkanı Mahmud Abbas’ın yerine, Yaser Arafat’ı öldüren eski güvenlik sorumlusu Muhammed Dahlan’ın (şimdi Birleşik Arap Emirlikleri’nde mülteci) ile getirilmesi projesine sıcak bakmıyordu [1]. 15 yıl boyunca herhangi bir demokratik seçim olmayan Filistin’de 22 Mayıs’ta yasama seçimlerinin yapılması kararı alındı. Ürdünlüler, Filistinlilerin anavatanlarını terk etmelerinden ve 1970’te yaptıkları gibi (« Kara Eylül ») kendi anavatanlarını ele geçirmeye kalkışmalarından korkuyor.
Üç çeyrek asırlık eski bir anlaşmazlık karşısındaki tercih, ya Filistin halkının devredilemez haklarını savunmada ısrar etmek, ya da beş askeri yenilgiden sonra (1948-49, 1967, 1973, 2008-2009, 2014 ), bunları kaybettiğini kabullenmek olmalıdır. Bölgeyi sömürmek isteyen güçler, Filistinlileri yasal olarak destekleyerek ve onları Birleşmiş Milletler’in korumasından mahrum bırakarak bu çatışmayı körüklemektedir. İsrail, Genel Kurul’da bu gerekçelerden yoksun olmakla birlikte, Güvenlik Konseyi tarafından asla zorlanmamaktadır. Bu anlaşmazlık, Hamas, İsrail kolonizasyonuna karşı savaşmadığı (El Fetih gibi), ancak farklı bir Kuran okumasına göre Müslüman bir toprağın Yahudiler tarafından yönetilemeyeceğini düşündüğü için daha da karmaşık bir hal almaktadır. Filistinliler böyle davranarak dünyadaki tüm desteklerini kaybettiler.
Bu bağlamda, Başkan Trump ve özel danışmanı Jared Kushner, bir yandan İsrail, diğer yandan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında « İbrahim Anlaşmaları »nı müzakere etti [2]. İsrail-Fas arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştirdiler ve şeffaf olmayan bir seçimle iktidardan uzaklaştırıldıklarında, bu süreci tüm bölgeye yaymak üzereydiler. Aksine Biden Yönetimi, « sonsuz savaşı » yeniden başlatmak için yarayı yeniden kanatmak istiyor. Bu yüzden Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansı’nı (UNRWA) yeniden finanse etmeye veya Fas’a geri adım atması için baskı yapmak üzere Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’nin tanınmasına yardımcı olmaya karar verdi. Anlaşmazlıklar ne kadar uzun sürerse, Washington bundan o kadar kolay faydalanır. Diğer « müttefiklerinin » ne düşündüğü ve hatta ilgili halkların ne düşündüğünün hiç önemi yoktur.
İngiltere’de yaşayan İsrailli işadamı Roy Shaposhnik, Prens Hamza’ya Ürdün’den ayrılması için özel uçağını kullanmasını önerdi. Shaposhnik’in Tsahal’da yüzbaşı olduğunu gözlemleyen Ürdün haber ajansı Petra, onun bir Mossad ajanı olduğunu iddia etti ki bu, kendisi tarafından yalanlandı. Shaposhnik, Prensin bir arkadaşı olduğunu, siyaset yapmadığını ve sadece kendisine ve ailesine hizmet etmek istediğini beyan ediyor. Şirketi, Global Mission Support Services, Orta Doğu ve İngilizce konuşulan Afrika’da, özellikle kaçak şahısların kaçırılması da dahil olmak üzere, lojistik alanında faaliyet göstermektedir.
Saray, 6 Nisan’da Amman’da yayınlanan son açıklamasında, tüm bunların güvenlik servislerinin yanlış yorumlamalarına dayanan bir hata olduğu belirtiliyor. Bilge prens Hasan bin Talal’ın « arabuluculuğu » sayesinde, bir aile içi « saygısızlığın » ardından barış geri döndü.
Tutuklanan 16 kişi cezaevindeler, Prens Hamza’ya ulaşılamıyor. Yaşananlarla ilgili olarak yazılacak her türlü makale, yazarlarının hapse atılmasına neden olmaktadır.
[1] « Les circonstances politiques de la mort de Yasser Arafat », par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 11 novembre 2010.
[2] “Abraham Accords Peace Agreement”, Voltaire Network, 15 September 2020.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter