Mısır’da ordunun, 03 Temmuz’da, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşlerin önemli bazı liderlerini tutuklanmasıyla iktidarın el değiştirilmesi, Washington’un petrol zengini Ortadoğu üzerinde Rusya’dan Çin’e kadar Asya coğrafyasında kaos yaymak üzere siyasal İslam’ı kullanma enstrümanı olan “Arap Baharı” stratejisinde büyük gerileme olduğunu göstermektedir.
Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi (kendisinin atadığı) Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı Abdulfettah El-Sissi’nin Mısır’da kan dökülmemesi için Cumhurbaşkanlığı makamını terk etmesi gerektiği şeklindeki önerisini reddetti. Mursi, “anayasal onur” ile bu makamda olduğunu açıkladı ve ordunun da verdiği ültimatomdan vazgeçmesini” istedi. Gelecek kuşaklar bu olayları inceledikleri zaman, Mısır’daki bu darbeyi, dünyanın süper gücü olarak Amerika’nın çöküşüne giden bir dönüm noktası olarak ele alacakları bir konu olabilir.
Müslüman Kardeşler’in bilinmezlerle dolu iktidarı elde etmesi ve kendi adamlarını uygun makamlara yerleştirilmesinin birinci yılında, Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı sıfatıyla parlamentoya ve askeri makamlara atamış olduğu kişiler, Mursi’ye karşı harekete geçtiler. Darbenin lideri Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı Abdulfettah El-Sissi’dir.
El-Sissi, samimi Müslüman genç bir general olduğu için, Mursi tarafından geçen sene bu makama getirilmişti. General El-Sissi, manidar bir şekilde, eğitimini Amerika’da yapmış ve Washington’daki Pentagon liderliğince de kabul görmüş biridir. El-Sissi’nin darbeye liderlik etmesi aynı zamanda Müslüman Kardeşler’in Mısır’da istenmediği duygusunun ne kadar derinlerde olduğunun da bir göstergesidir. Darbe lideri El- Sissi 03 Temmuz, Çarşamba günü “en kısa zamanda cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılıncaya kadar Anayasa Mahkemesi Başkanının geçici bir süre için Cumhurbaşkanlığı görevini yürüteceğini” bildirdi. Hıristiyan ve seküler Müslüman liderler de El-Sissi’nin yanında yer aldı. General El-Sissi, “Mısır Ordusunun çabaları, cumhurbaşkanı Muhhamed Mursi ve onun Müslüman Kardeşleriyle diğer bütün gruplar arasında ulusal bir diyalog ve anlaşma sağlanıncaya kadar devam edecektir” şeklinde açıklama yaptı.
ABD’yi Hedef Alan Öfke
Mısırda, askerlerin aktif olarak yönetim ele alma kararıyla birlikte, son zamanlarda gerçekleşen devasa protesto hareketlerinin en dikkat çekici özelliği, belki de bu gösterilerinin açık bir şekilde Washington karşıtı bir karakter taşımasıdır. Gösterilere katılanlar Obama ve Müslüman Kardeşler yanlısı ABD’nin Kahire Büyükelçisi Anne Patterson aleyhine pankartlar taşımışlardır.
Büyükelçisi Anne Patterson göstericilerin özel olarak hedefi haline geldi. Çünkü Patterson 18 Haziran’da Mursi karşıtı göstericileri hayal kırıklığına uğratacak bir açıklama yapmıştı. Bayan Büyükelçi Mısırlılara “bazıları sokak eylemleriyle seçimden daha iyi sonuçlar elde edildiğini söylemektedir. Dürüst olmak gerekirse, hükümetim ve benim bu konuda derin kaygılarımız var” demişti. ABD’li diplomat, Mayıs ayında, Mısır’da yayın yapan Ahram Online haber sitesine verdiği bir mülakatta Mursi’yi eleştirdiği konusunu reddetmiş ve “Müslüman Kardeşler yasal yollarla yapılan meşru bir seçime girip kazandılar. Yeni bir hükümetin kurulması elbette ki, kolay olmayacaktır. Ancak, devletin kurumsal düzeyi söz konusu olduğu zaman, askeri ve sivil hizmetleri gören aynı kişiler ile zaten temas halindeyiz. Böylece devam ede gelen köklü ilişkiler muhafaza edilmektedir” diye açıklama yapmıştı.
Bu askeri hareket ABD Başkanı Obama ve Genel Kurmay Başkanı General Martin Dempsey’in aleni olarak müdahale açıklamasının tersi yönde gerçekleşmiştir. Obama daha önce Mısır Cumhurbaşkanını aramış ve General Demsey de önceki genel Kurmay Başkanı Sedki Sohbi’ye telefon ederek, Mısır’daki rejim, ordu ve protesto hareketi arasında devam eden üçlü kriz durumunu yatıştırılacağını umut ettiğini bildirmişti. Şimdi ise Obama’nın yüzünde, teşvik etmeden daha ziyade, eyleme geçmek isteyen bir ifadesi vardır.
Suudi Kralı Abdullah ve muhafazakâr Birleşik Arap Emirlikleri liderleri, Müslüman Kardeşler yanlısı Katar Emiri hariç, dünya kamuoyuna açık bir şekilde Mısır’daki askeri harekâtı desketlediklerini açıkladılar. Suudi Arabistan devlet haber ajansı SPA; Kralın resmi beyanatı olarak şöyle deniyordu: “Suudi Arabistan halkı ve şahsım adına, Mısır tarihinin bu kritik döneminde, liderlik görevinde üstlendiğiniz bu sorumluluk için sizi tebrik ediyoruz. Omuzlarınıza yüklenen sorumluluğu yüz akıyla taşımanızda ve kardeş Mısır halkının beklentilerini yerine getirmede başarıya ulaşmanızda Tanrı’dan, size yardımcı olmasını diliyoruz”.
İsrail askeri ve istihbarat çevrelerine yakın yayın yapan bir haber blog’u, Mısır’daki bu askeri harekâtın, perde arkasındaki Suudi Arabistan ve muhafazakâr diğer Körfez yönetimlerinin desteğiyle gerçekleştirildiğini bildiriyordu. Alınan haberlere göre, “Başkan Obama’nın, ABD’nin Mısır’a yapılan yıllık 1,3 milyar dolar yardımı kesme yoluna gitmesi halinde, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri askeri bütçeyi tamamlayacaklardır. Bunun yanı sıra, Suudi Arabistan, Birleşik Emirlikler, Bahreyn ve Kuveyt gibi diğer Körfez yönetimleri Mısır ekonomisinin gerektiği gibi işleyebilmesi için en kısa zamanda ihtiyaç duyulan önemli miktarda fonları aktaracaktır. Kitlesel olarak Mısır halkına, kurallarına göre yönetilen bir ekonomide asgari düzeyde bir hayat standardı süreceklerine dair garanti verileceğini ve Müslüman Kardeşler yönetimdeki Mısır’da olduğu gibi birçok insanın aç kalmayacağı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Ayrıca, bizim kendi kaynaklarımızdan edindiğimiz istihbarata göre Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’ın geçen yıl 13 milyar dolar gibi büyük bir tutarı Kahire’deki Müslüman kardeşlerin kasasına transfer etme taahhüdünde bulunduğu bildiriliyordu.
Habere konu olan taahhüt miktarının maddi olarak karşılığını bulup, bulmadığı sorusu bir yana, Mısırdaki askeri müdahale bütün İslam Âlemine tektonik şok dalgaları göndermektedir. Bir hafta önce Mısırdaki protestolara katılan kitle artmaya devam ederken, diğer yandan, Müslüman Kardeşleri açıkça destekleyen Katar Şeyhi, Şeyh Hamid El-Thani sürpriz bir şekilde yönetimi, daha ılımlı olduğunu söylenen 33 yaşındaki oğluna bıraktı. İktidarı devralan oğulun ilk yaptığı şey, Müslüman Kardeşlerir haraketli destekçisi Başbakan Şeyh Hamid bin Casim’i uzaklaştırmak oldu. Katar yönetimi, Mursi’nin mensubu bulunduğu Kardeşler teşkilatına 8 milyon dolar vermiş, onyıllardan beri Doha’da yaşayan Müslüman Kardeşlerin Ruhani lideri Yusuf El-Karadavi yapılan bu yardımı tartışmalı olarak kabul dilen vaazların verilmesi projesinde kullanmıştır. Katar yönetimi sahibi olduğu El-Cezire haber kanalı da tarafsız yayın yapan saygın bir Arap kanalı olmak yerine, son zamanlarda Müslüman Kardeşler’in partizan sesi olmakla eleştirilmiştir. Mısırdaki askeri müdahalenin ilk icraatlarından biri de El-Cezirenin Kahire’deki stüdyosunu kapatmak oldu.
Müslüman Kardeşlerin Mısır’daki bu önemli mağlubiyetinin şok dalgaları bölgede yayılırken, en büyük etkisinin, Müslüman Kardeşler yanlısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) iktidarda olduğu Türkiye’de olacağa benzemektedir. Türkiye’deki kitlesel eylemler polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su sıkma araçları marifetiyle şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Erdoğan Türkiye topraklarını, büyük oranda Katar’ın finanse ettiği paralı askerlere açmıştı. Amaç, Beşar Esad yönetimini devirmek ve yerine Müslüman Kardeşleri iktidara getirmekti. Türkiye böylece tam bir geçiş güzergahı haline getirildi. Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı da, iktidardan alınmadan önce, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı devirmek üzere cihat çağrısında bulunmuştu.
Şimdilerde, Washington’un “Arap Baharı” stratejisinin çöküş sürecine girdiği koşullarda, her halde en önemli soru, Başkan Obama’nın cevabının ne olacağıdır. Dünün “Arap Baharı” bu gün artık Washington’un Sibirya Kışı kâbusu haline gelmiştir.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter