Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkının onda birini vatandaşlıktan çıkarma olasılığını defalarca dile getirdi. Tribünlere yönelik beyanlardan uzak olan bu eğilim, bir zamanlar yöneticiliğini yaptığı ve artık o çizgiden ayrıldığını söylediği İslamcı Milli Görüş hareketinin üstünlükçü doktrininin uygulanması söz konusudur. Eğer bu seçenek uygulanacak olursa, yeni bir bölgesel savaşa neden olması kaçınılmazdır.
Uluslararası Hukukta, herkes bir Devlet tarafından korunma hakkına sahiptir. Dünyada yaklaşık olarak 10 milyon vatansız var ki bunların 4,5 milyonu Filistinli, 1 milyonu Müslüman Birmanyalı, 700 000’i Fildişi Sahilleri’nde yaşayan Burkina Faso’lu, 500 000 Tayland’lı ve 270 000’i Litvanya’da bulunan Rus. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres’e göre, « vatansızlık, eğitimsiz, bakımsız, sağlıksız ya da kayıtlı istihdam, hareket özgürlüğü olmaksızın, ne umut ne de gelecek beklentisi olmaksızın yaşamak anlamına gelir ».
Oysa üstünlükçü bir ideolojiyi açıkça dile getirerek Recep Tayyip Erdoğan, etnik olarak Türk olmayan ve onlara destek olup etnik olarak Türk olanların vatandaşlıklarından soğutmaktadır. Geçtiğimiz Temmuz ayında, herkese eşit davranacağına yönelik verdiği sözü tutmayarak iç savaşı kasten yeniden başlattı. Askeri operasyonları başlattı, bazı Kürt yerleşimlerinde sokağa çıkma yasağı ilan etti, Hıristiyan kiliselerine el koydu ve nihayetinde « 5 000 teröristi etkisiz hale getirdi ».
Ülkenin batı kentlerinde yaşayan birçok Kürdün iyi entegre olmalarına karşın, bunların büyük çoğunluğu yoksul bölgelerde kendi kaderlerine terk edildiğini ve kültürlerinin yeniden baskı altına alındığını hatırlatmamız gerekir. Her ne kadar Türkiye’de birçok Hıristiyan patriğinin yaşıyor olmasına karşın, bu ülkede kilise yapılması yasaktır.
Türklerin genişleme politikasını destekleyen ve Suriye halkına karşı yürüttüğü savaşı finanse eden, Suriye’ye yönelik nefretlerinden kör olmuş batılılar, Erdoğan 5 Nisan’da HDP’ye oy verenleri vatandaşlıktan çıkarabileceğinden söz ettiğinde hiç tepki göstermediler. Onlara göre avukatlara seslenen Erdoğan, sadece yürüttüğü politikaya karşı çıkan hukukçuları eleştiriyordu. Zaten Avrupa seyahatinde olan onun Başbakanı Ahmet Davutoğlu da bunun sadece başlatılan bir çalışma olduğunu söyleyerek güvence verdi.
Oysa 7 Nisan tarihinde Emniyet Teşkilatı mensuplarına seslenirken bu kez Kürt direnişini mahkum etmeyi reddettikleri için « terörist » olmakla suçladığı, eski müttefiki Fethullah Gülen’in müritlerini tehdit ediyordu.
8 Nisan’da Cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan düşüncelerine açıklık getiriyordu: « terörist eylemlere karışan ya da terörü destekleyen kim varsa cezalandırılmalıdır demek istedim (…) Bunlar Türk vatandaşı olmayı hak etmiyor. Zaten başka bir ülkenin vatandaşlığı ya da vatansızlık arayışındalar. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Türkiye’ye, Türk vatanına, Türk ulusuna ihanet etmesini asla kabul edemeyiz. Bunlar bu vatana, bu ulusa ve Türkiye Cumhuriyetine ihanet ediyorlar. Türkiye Cumhuriyetine ihanet edenlerin yurttaş olmaya devam etmelerini doğru bulmuyorum ».
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük çoğunluğu azınlık kökenli HDP’nin 5 milyon seçmenini ve Fethullah Gülen’in Hizmet hareketine mensup1 milyon Sünni’yi vatandaşlıktan çıkarmayı öngörüyor. Eğer böylesi bir felaket yaşanırsa, bunun Nakba Günü’yle benzer bir etkisi olacak ve zorunlu olarak uzun süreli bir bölgesel askeri çatışmaya kapı açacaktır.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter