Fransa ve ABD destekli bugünkü Kürdistan projesinin, aynı ülkeler tarafından Sevr Konferansı (1920) sırasında kabul edilen meşru projeyle hiçbir ilgisi yok. Kesinlikle aynı topraklar üzerinde yer almıyor! Bu sözde Kürdistan, Suriye Kürtlerini Şam’a karşı tavır almaya zorlamak için batının uzattığı bir havuçtan ibarettir. Kuruluşu Kürt sorununu çözmeyecek ve 70 yıla yakın bir süredir İsrail ve Filistinlileri birbirine düşüren anlaşmazlığa benzer bir çatışmayı körükleyecektir. Thierry Meyssan, bugünkü mevcut durumu aydınlığa kavuşturmak amacıyla, belli başlı dokuz dış gücün bu konuya ilişkin birbiriyle uyuşmayan yaklaşımlarını yeniden gündeme getiriyor.
Kuzey Suriye’de yazın yaşanan çatışmalar ve güçlerin yer değiştirmesi, gözlemciler tarafından bağıntısız olarak değerlendiriliyor. Oysa buradaki mevcut her güç kendi hedefini izlemeyi inatla sürdürüyor.
Başrol oyuncuları IŞİD’e karşı mücadele ettiklerini beyan ederken, İslam Emirliği yer değiştiriyor ve sadece çöle geri çekiliyor. Yaşanan olayların gerçek tehlikesi, Arap ve Hıristiyan yöre sakinlerinin zararına olası bir Kürdistan’ın kurulmasıdır [1].
Suriye’nin egemen bir Devlet olduğunu ve aşağıda andığımız başrol oyuncularının yeni bir oluşum kurmak için onu parçalamaya hiç hakkı olmadığını akıldan çıkarmadan, size aşağıda bölgedeki mevcut belli başlı güçlerin savaş hedeflerinin analizini sunacağım.
Kürt sorununa, yedisi gayrimeşru olan dokuz yanıt
1- Fırat’ın doğusunda olmaması kaydıyla, IŞİD bir Kürdistan’ın kuruluşuna engel olmayacaktır.
Önce John Negroponte, ardından da General Devid Petraeus tarafından kurulan İslam Emirliği, Irak’ta hala onun denetimindedir. Petraeus, Müslüman Kardeşler, Nakşibendiler ve Suriye-Irak çölünün Sünni aşiretlerinin oluşturduğu birliğin komutasının taşeronluğunu Türkiye’ye vermiştir.
Bu nedenle, Cerablus’un Türk Ordusu tarafından IŞİD’in elinden alınması sırasında, akıl hocaları Türklere itaat eden cihatçılar çarpışmadan geri çekilmişlerdir.
Ayn el-Arap (Kobane) savaşından sonra IŞİD, Fırat’ın doğusunda olmamak kaydıyla Kürdistan’ı ilke olarak kabul etmiştir.
2- ABD, bundan böyle Suriye’de bir Kürdistan’ın kurulmasından yanadır
Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD Başkanı Woodrow Wilson’un savaş hedefleri arasında, Ermenistan’ın, İsrail’in ve Kürdistan’ın kurulması yer alıyordu. Çatışmaların sonunda, durumu değerlendirmek üzere acilen King-Crane Komisyonunu toplar. Bu komisyon aşağıdaki konulara işaret eder:
« Kürtler, üzerinde yaşadıkları yerleri temel alarak çok büyük bir toprak parçası talebinde bulunuyorlar, ama Ermeniler, Türkler ve diğerleriyle çok iç içe geçmiş ve kendi içlerinde de Kızılbaşlar [2], Şiiler ve Sünniler olmak üzere bölünmüşlerdir; onları, kuzeyde Ermenistan ve güneyde Mezopotamya, batı sınırı olarak Fırat ve Dicle arasındaki çukurluk ve doğu sınırı olarak İran sınırı olmak üzere doğal coğrafi bölgeleri içersinde sınırlandırmak daha doğrudur (…) daha az sayıda olan Türklerin ve Ermenilerin çoğunu, gönüllü bir halk mübadelesiyle bu bölgenin dışına nakletmek ve böylece hemen hemen hepsi Kürtlerden oluşan, yaklaşık bir buçuk milyonluk bir ülke elde etmek mümkündür. Bölgede yaşayan Keldanilerin, Nasturilerin ve Hıristiyanların güvenliği teminat altına alınmalıdır ».
King-Crane Komisyonu, 1894 ila 1923 yılları arasında süre giden ve önce Osmanlı İmparatorluğu, ardından da II. Reich Almanya’sı ve Weimar Cumhuriyetinin yardımıyla Jön Türkler tarafından gerçekleştirilen Hıristiyan katliamının hemen ertesinde bölgeyi ziyaret etmiştir [3]. Komisyon Türklerin Hıristiyanları katletmek için Kürt savaşçılarından yararlandığını bildiği için, bir Kürt Devleti içerisinde Ermenilerin yaşaması olasılığı karşısında çok ihtiyatlı davranmıştır. Kasım 2015’ten itibaren PYD’li Kürtler, bu eski yarayı yeniden kanatarak, Suriye’nin kuzeyindeki Hıristiyan Süryanileri zorla Kürtleştirmeye kalkıştılar [4].
Ne olursa olsun, sonuçta Sevr Konferansıyla (1920) kağıt üzerinde bir Kürdistan devleti kurulmuştur. Ancak Mustafa Kemal önderliğindeki Türk isyanı karşısında, bu devlet hiçbir zaman gün yüzünü göremedi ve ABD, Lozan Antlaşmasıyla (1923) bundan vazgeçmek zorunda kaldı.
Les Clés du Moyen-Orient (Ortadoğu’nun anahtarları) sitesinden alıntılanan bu harita üzerinde, Başkan Wilson’un Kürdistan’ı, bugünkü Türkiye topraklarında ve bugünkü Irak Kürdistan’ının küçük bir bölümünde kurmayı öngördüğü görülebilir. Bugünkü Suriye, hiçbir şekilde bu proje tarafından kapsanmamaktadır.
Türkiye’de süregelen iç savaş süresince, Hafız Esad’ın Suriye’si, Başkan Wilson’un önermeleri temelinde PKK’ya destek vermiştir. Suriye toprakları üzerinde hiçbir şekilde talebi olmadığını yazılı olarak taahhüt eden PKK önderi Abdullah Öcalan’a siyasi sığınma hakkı tanımıştır. 1962 yılında Suriye’de yapılan nüfus sayımında sadece 162 000 Kürt sayılırken, bir milyon Kürt Suriye’ye sığınır ve aynı şekilde siyasi sığınmacı statüsünü elde ederler. Bugün, bunların nüfusu 2 milyona ulaşmıştır ve 2011 yılında Suriye vatandaşlığına hak kazanmışlardır. Bu Kürtler savaşın başlarında, Şam tarafından sağlanan silahlarla ve maaşlarla, İslamcı paralı askerlere karşı Suriye’yi savunmak için çarpışmışlardır.
Fikir değiştiren ABD, Irak, Suriye ve Türkiye’deki çeşitli Kürt önderlere, Şam’a karşı mücadele etmeleri durumunda onlara bir Devlet kurma sözü verir. Bazıları bu öneriyi kabul eder.
2014 yılının başlarında, David Petraeus’un grubu IŞİD’in geliştirilmesini ve onun El-Anbar (Irak) işgalini planlarken, Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin Kerkük’te bulunan petrol sahalarını ele geçirmesine izin verir. Kamuoyu sadece IŞİD’in işlediği suçlarla meşgulken, olan biten karşısında hiçbir uluslararası itiraz oluşmaz.
3- Rusya, Kürt azınlığın haklarını desteklemektedir
Başlarda Rusya, kendi özerk Cumhuriyetleri örneği üzerinden Suriye’de bir özerk Kürt yönetimi projesini destekledi. YPG, Şubat ayında Moskova’da bir temsilcilik açtı.
Öte yandan, aşağılanan Suriyelilerin tepkileriyle karşılaşınca, bu ülkenin mevcut durumunun kendi ülkesininkinden farklı olduğunun bilincine vardı. Suriye’deki azınlıklar öylesine iç içe yaşamaktadırlar ki, herhangi bir azınlığın çoğunlukta olduğu hiçbir bölge bulunmamaktadır. Bin yıllardır, olası bir işgalciyle bağlantılı bir azınlığın halkın geri kalanını korumasını sağlayacak şekilde, ülkenin savunması halkların karışımını esas alınarak örgütlenmiştir. Bunun sonucu olarak, Suriye Devleti, belirli bölgelerin yönetimini vererek değil ama kurumları ve idareyi dinsel ve etnik olmak üzere iki alanda da laik bir şekilde örgütleyerek, azınlıkların haklarını teminat altına almaktadır.
Dolayısıyla da Rusya bugün Kürt sorununa farklı bir şekilde yaklaşmaktadır. Genel olarak ve özelde de Kürtler olmak üzere azınlıkların haklarını savunma sözü vermiş, ama aynı zamanda, İslamcıların yanında ya da karşısında olmaları anlamında, onlardan saflarını belirlemelerini de istemiştir. Şimdilik her eğilimden Kürtler, İslamcı oldukları için değil ama işgal ettikleri toprakları ele geçirmek ve daha sonra kendi çıkarları için işgal etmek üzere İslamcılara karşı mücadele etmektedirler. Dolayısıyla da Rusya Kürtleri kiminle ittifak yaptıklarını belirlemeye zorlamıştır: Washington ya da Moskova.
4- Türkiye, Suriye’de Barzani’ler tarafından yönetilen bir Kürdistan’ın kurulmasını istemektedir
Ankara, Türkiye’nin zararına gelişecek şekilde PKK’ya geri üs sağlayacak bir Suriye Kürdistan’ını reddetmektedir. Ankara, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle çok iyi ilişkiler yürütmektedir ve bir Suriye Kürdistan’ının kuruluşuna muhalefet etmek için gerekçesi yoktur. Bu nedenle, bu Devleti desteklemek amacıyla Recep Tayyip Erdoğan, YPG’nin eş başkanlarından biriyle bir gizli mutabakata varmıştı. Öte yandan bu mutabakat, Haziran 2015 seçimlerinde aldığı yenilgi sonrasında aynı Erdoğan tarafından Türkiye’deki Kürtlere yönelik baskıyı arttırması karşısında çok fazla direnemedi [5].
MHP ve Bozkurtlar olsun ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Milli Görüş’ü olsun, Türk aşırı sağı, bir ırkçı ideoloji gütmektedir. Bu partilere ve milislere göre, Türkiye Türk-Moğol ırkını temel alan bir İslam Devleti olmalıdır ki, bu da Hıristiyanların ve Kürtlerin ülkeden atılmasını gerektirmektedir. Bu bakış açışı, çok sayıda Kürdün çok iyi bütünleştiğini göz önünde bulunduran muhalefet tarafından paylaşılmamaktadır.
Bozkurtların kurucusu Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı olduğunda, halk önde Kürtlerin, tıpkı Ermeniler ve Pontuslu Rumların soykırımı sırasında Hıristiyanların ortadan kaldırılması örnek alınarak tasfiyesinden söz ettiği sıralarda, Abdullah Öcalan PKK’yi kurdu. Öcalan, Ankara’nın onu barındırmaya devam etmesi halinde komşusunu ezmekle tehdit ettiği 1998 yılına kadar, Şam’dan siyasi sığınma hakkı elde etti. O zamanlar Hafız Esad, Öcalan’dan kendisine bir başka ev sahibi ülke bulmasını istedi. KDP’li Kürtlerin yardımıyla MOSSAD tarafından Kenya’da kaçırılacak ve Türkiye’de hapsedilecektir.
5- İran, bir Kürdistan Devletinin kurulmasına karşıdır
Kürtlerin yaklaşık 4,5 milyonu İranlıdır. Çoğunlukta oldukları bir bölgede yaşamaktadırlar. Her ne kadar yasalar önünde eşit haklara sahip olsalar da, bölgeleri ayrımcılığa konu olmaktadır ve İranlıların yaşadığı diğer bölgelere göre daha az gelişmiştir.
İslam Cumhuriyeti sınırlarının dokunulmazlığına çok bağlıdır. Üstelik yeni bir Devletin kuruluşu, Beluciler gibi diğer azınlıkların ayrılıkçılığını körükleyebilir.
Son olarak, Suriye’nin müttefiki olan İran, bu ülkenin aleyhine bir Kürdistan’ın kuruluşunu kabul edemez.
6- Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Irak ve Suriye’yi içeren birleşik bir Büyük Kürdistan’ın kuruluşundan yanadır
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Suriye’deki Kürtleri kaygıyla izlemektedir. Her iki halk grubu aynı dili konuşmamaktadır (Sorani ve Kurmanci) ve Soğuk Savaş boyunca çatışmalı bir tarihi geçmişe sahiptirler. Irak Kürtleri, Türk PKK’sıyla bağlantılı olduğundan şüphe duydukları kişilerin topraklarına girmesini yasaklayarak, Suriyeli Kürtlerin kendi topraklarına geçişinde seçici davranmaktadır.
Başkan Mesut Barzani, seçimlerin yapılmasını engelleyerek, 2012’den beri iktidarını kendi kendini uzatmıştır. Muhaliflerini öldürtmekten kaçınmayan, otoriter ve kokuşmuş bir rejim kurmuştur. Kerkük’teki petrol sahalarını ilhak ederek IŞİD’in yardımıyla bölgesinin topraklarını %40 oranında arttırmış ve ardından IŞİD tarafından çalınan petrolü kendi boru hattı aracılığıyla pazarlamıştır. Aşağıdaki harita üzerindeki çizgili bölgenin fethedilmesi, kendi bölgesiyle Suriye’nin Kuzeyinde olası bir Kürdistan arasında coğrafi devamlılığa imkan vermektedir.
Ayn el-Arap (Kobane) savaşı sırasında IŞİD’e destek verdikten sonra, Irak Bölgesel Kürt Hükümeti, Washington’un talebiyle YPG’ye yaklaşmış ve ona simgesel bir yardım sağlamıştır. « Devlet Başkanı » Mesut Barzani, sürekli olarak bölgesinin bağımsızlığını ilan edeceğini açıklamaktadır ve bu durumda Suriye’nin bir bölümünü ilhak etmeyi öngördüğü anlaşılmaktadır. Öte yandan, Salih Müslim tarafından yönetilen bir Kürdistan’ın kurulmasına şiddetle karşı çıkmaktadır.
7- İsrail, Türkiye toprakları dışında, Irak ve Suriye’de bir Büyük Kürdistan’ın kurulmasından yanadır
İsrail kendi güvenliğini sağlamak için, Mısır’da Sina ve Lübnan’ın güneyinde olduğu gibi, sınırında komşuların aleyhine askerden arındırılmış bölgelerin oluşumunu destekledi. Öte yandan, füzelerin geliştirilmesiyle birlikte bu stratejiyi terk etti ve Sina’dan ve Güney Lübnan’dan geri çekildi. 1982’den beri, bölgedeki üç büyük güç olan Mısır, Suriye ve Irak’ı geri planda kontrol etmeye dayanan bir strateji geliştirdi. Bunu gerçekleştirmek için ise Sudan’ın güneyinde bir bağımsız devletin kuruluşunu destekledi ve bugün de Suriye ve Irak toprakları üzerinde birleşik bir Büyük Kürdistan’ın kuruluşunu desteklemektedir.
Soğuk Savaştan beri, İsrail, bugün Irak Kürdistanı’nda iktidarda olan Barzani aşiretiyle çok sıkı ilişkiler yürütmektedir.
8- Fransa, Kürt sorunun Türkiye’nin toprak bütünlüğüne dokunulmadan çözülmesinden yanadır
2011 yılında, Fransız ve Türk Dışişleri Bakanları Alain Juppé ve Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulü ve Kürt sorunun Türkiye’nin komşularının aleyhine olacak bir şekilde çözülmesinin desteklenmesi karşılığında, Libya ve Suriye’ye karşı (henüz başlamamış olan) savaşlarda Türkiye’nin desteklenmesini öngören bir anlaşma imzaladılar. Başka bir deyimle Fransa, PKK üyelerinin buraya sürülebilmesi için, Suriye’de ya da Irak’ta ya da her iki ülke toprakları üzerinde birleşik olmak üzere bağımsız bir Kürt Devletinin kurulmasını taahhüt etti. İnsanlığa karşı suçların işlenmesini öngören bu anlaşma, tabii ki kamuoyundan gizlendi ve konuyla ilgili parlamentoların onayına sunulmadı.
31 Ekim 2014’te, Cumhurbaşkanı François Hollande, Elysée Sarayında Recep Tayyip Erdoğan’ı kabul etti. Suriyeli YPG’nin iki eş başkanından biri olan Salih Müslim gizlice bu toplantıya dahil edildi. Üç yetkili, bugün bu topraklar üzerinde yaşayan halkın aleyhine olmak üzere Suriye’de, Salih Müslim’in Devlet Başkanı olarak « atanacağı » bir Kürdistan’ın kurulması konusunda anlaştılar.
Öte yandan Ayn el-Arap (Kurmanci Kürtçesiyle Kobane) savaşından sonra, Cumhurbaşkanı Hollande, ABD’nin talebi üzerine, bu kez resmi olarak, YPG’nin diğer eş başkanı Asya Abdullah’ı kabul etti ve bu da Ankara’nın büyük tepkisini çekti (8 Şubat 2015). Abdullah Asya, PKK önderi Abdullah Öcalan’a sadakatle bağlı ve dolayısıyla da Salih Müslim’in devlet başkanlığına karşı çıkan biri olarak biliniyor.
Paris saldırılarından sonra bir kez daha tavır değiştiren Fransa, IŞİD’e karşı askeri olarak müdahale edilmesine izin veren ve dolayısıyla da yeni Devletin kurulması için mükemmel bir gerekçe oluşturan 2249 sayılı kararı Güvenlik Konseyine kabul ettirdi. Ancak ABD ve Rusya son dakikada, Paris’in Şam’ın onayı olmaksızın Suriye’ye müdahalesini önleyecek şekilde Fransız projesini kendisine karşı çevirirler.
9- Belli başlı üç Kürt fraksiyonu, kontrolü rakiplerinde değil kendilerinde olduğu sürece, nerede olursa olsun bir Kürdistan’ın kurulmasından yanadır
Soğuk Savaş süresince Kürtler ABD yanlıları (KDP) ve Rus yanlıları (PKK) olmak üzere bölünmüş durumdaydılar. YPG, PKK’nın Suriye’deki sığınmacılarını temsil ediyordu. Bu temel ayrıma başkaları da eklenmiştir ve bugün yirmiye yakın Kürt siyasal partisi bulunmaktadır.
Kürt toplumu, Güney İtalya’ya benzer şekilde, siyasal aidiyetlerin bireysel değil ama aileler düzeyinde belirlendiği aşiret sistemine göre örgütlenmiştir.
XVIIInci ve XIXncu yüzyıllarda Kürt yöneticiler, birlikte yaşadıkları insanlardan daha çok her zaman büyük güçlerle ittifak kurmaya öncelik vermişlerdir. Böylece kendi halklarının zararına işin içinden sıyrılabilmişlerdir; bu durum Lübnan’daki Maruni yöneticilerin tutumunu hatırlatmaktadır.
1974-75 yılları arasında Irak Kürtleri, Ahmet Hasan el-Bekir’e karşı ABD ile ittifak yaparlar. Ancak el-Bekir Kürtleri bastırdığında ABD müdahalede bulunmaz. Bir senato komisyonu tarafından, onları yalnız bıraktığı için utanç duyup duymadığı konusunda sorgulanan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger pişkin bir şekilde şu yanıtı verir: « ABD’nin dış politikası çıkar gütmeyen bir iş değildir ».
Geleceğin Devletinde önemli görevlere gelme umuduyla ABD projesini kabul eden Kürt önderler, geleceğin iktidarından uzaklaştırılma pahasına dahi olsa, Nakba’nın sorumluluğunu üstlenmeyi kabul etmezler [6]. Çünkü onlara kapılarını açan Arap ve Süryani Hıristiyan halklarının sürülmesi ya da katledilmesi gerekmektedir.
Bu projelerin her birinin desteklenmesi için son zamanlardaki güç kullanımı
2016 yazında ABD, Münbiç kentinin Türkiye aracılığıyla dolaylı olarak desteklediği IŞİD’in elinden alınması için SDG’yi (yani YPG üyeleri ve bazı Arap ve Hıristiyan paralı askerleri) doğrudan destekledi. Zafer kazanılır kazanılmaz Pentagon, Şam’a muhalif güçlere devretmek üzere YPG’yi yeni ele geçirdiği yerleşimden ayrılmaya zorladı.
23 Ağustos’ta Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, üst düzey Türk yöneticileri tarafından iltifatlarla kabul edildi. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iki saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Irak Kürdistanı, PKK’nın Kürtlerine karşı Türkiye’ye destek verdi ve PKK’nın Irak dağlarındaki kamplarını yok etmek için Türkiye ile bir plan hazırladı. Bunun dışında, iki taraf enerji alanında işbirliğini –muhtemelen IŞİD tarafından çalınan petrolün piyasaya sürülmesi yöntemi-gündeme getirdiler.
Aynı gün, Türk Ordusu Suriye topraklarına girdi ve Cerablus kentini IŞİD’in elinden aldı (sınırla Münbiç arasında yer alan). Bu harekat çatışma olmaksızın gerçekleşti çünkü IŞİD akıl hocası Türkiye’nin sözünü dinledi. Şimdiye kadar, Türk Ordusuyla IŞİD arasında ne burada, ne de başka bir yerde hiçbir zaman çatışma yaşanmadı.
Avantajını daha da ileri götürme arayışında olan Türk Ordusu başka köyleri de ele geçirerek ve Münbiç’e yaklaşarak ilerlemesini sürdürdü. Her ne kadar ABD durmalarını emretmiş olsa da, ilerlemeye devam etti. Bu durum karşısında CİA, YPG’ye tanksavar füzeleri verdi. YPG bunları önce Türk tanklarına karşı (ama Cerablus’ta değil), ardından da Türkiye’de Diyarbakır Havalimanına karşı düzenlediği saldırıda kullandı. Mesajı alan Türk Ordusu, Cerablus’a geri çekildi ve kentin güneyindeki köyleri bu kez sahipsiz Özgür Suriye Ordusu bayrağı altında hareket eden Türkmen milislere verdi.
Mesut Barzani’nin ziyaretinin ertesi günü, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden de Türkiye’ye geldi. Senatör iken, Irak Kürdistanının bağımsızlığını ilan etmesini hedefleyen bir yasa teklifi vermişti. YPG’den Fırat’ın batısından –Münbiç’i de içine alan bir bölge- çekilmesini istediğini, aksi takdirde Washington’un « Kürtlere » verdiği her türlü desteği keseceğini açıkladı. Bu arada IŞİD daha önce YPG’nin Fırat’ın doğusuna yerleşmesine izin vermeyeceğini açıkladığı için, bunlar için geriye hangi toprakların kaldığını pek anlamıyoruz.
Sonuç olarak, YPG yönetimindeki bir Kürdistan’ın engellenmesi konusunda Ankara ve Şam arasında zımni bir mutabakata varılırken, bir Kürdistan’ın kurulması konusunda Washington’un yeni yön değişikliğine karşın, Pentagon ve YPG arasında karşılıklı olarak ateş açılmaması için bir başka resmi mutabakata varıldı.
[1] Bu makalede anılan başlıca dört Kürt partisi şunlardır :
– PKK : Soğuk Savaş sırasında Abdullah Öcalan tarafından kurulmuştur. Marksist-Leninist eğilimlidir.
– YPG : PKK üyesi Türk siyasi sürgünler tarafından Suriye’de kurulmuştur.
– KDP : Irak’ta Barzani ailesi çevresi içerisinde örgütlenmiş, yöneticileri Soğuk Savaş sırasında açıkça MOSSAD adına faaliyet yürütmüşlerdir ve halen de İsrail ile bağlantıları vardır.
– KYB : İran’a bağlı Talabani ailesi çevresi içerisinde örgütlenmiştir.
[2] Kızılbaşlar, İran kökenli bir dini tarikattır.
[3] « La Turquie d’aujourd’hui poursuit le génocide arménien » [yakında Türkçe], par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 26 avril 2015.
[4] « Les États-Unis et Israël débutent la colonisation du Nord de la Syrie », Réseau Voltaire, 1er novembre 2015.
[5] “Erdoğan’a göre dokuz ayda 5 359 Kürt etkisiz hale getirild”, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 30 Mart 2016.
[6] Nakba (Arapça felaket anlamına gelir), 1948 yılında İsrail Devletinin kuruluşunun ilanı sırasında, 700 ila 750 000 Filistinlinin etnik temizliğini ve topraklarından sürülmesini anlatır.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter