Avrupa Birliği’nde kalmak isteyen 27 Devlet, Bratislava’da (Slovakya) ayrı –yani Birleşik Krallık olmaksızın- bir zirve düzenlediler. Ortak projeleri üzerinde düşünmeleri gerekirken aynı nakaratı yineleyip durmakla yetindiler. Dünya değişiyor. Birleşik Krallık buna uyum sağlıyor. Avrupa Birliği ise yerinde sayıyor.
İngiliz seçmenlerin Avrupa Birliğinden çıkma kararından üç ay sonra, birliğin Devlet ve hükümet başkanları –Birleşik Krallığın Başbakanı hariç-, AB’ye yeni bir soluk verebilmek için Bratislava’da toplandılar.
Toplantıda Brexit’e götüren nedenler ve Birliğin geleceğine ilişkin düşünceler önerilmesini umuyorduk. Ama öyle olmadı. 27’ler, tehlikenin içeride olduğunu anlamadan terörizmden söz edip, Almanya ve Fransa bir ortak Avrupa ordusu projesini yeniden gündeme getirirken ve Jean-Claude Juncker Lüksemburg’lu bankacıların çıkarlarını savunurken, AB’nin dağılmasını hızlandıracak şeyleri söylemekle yetindiler.
Brexit sırasında, Buckingham Palace’ın ve İngiliz yönetici sınıfının etkili bir bölümünün, Washington’la araya mesafe koyulmasından ve Çin’le ekonomik ve Rusya’yla da askeri olarak yakınlaşılmasından yana olduğunu açıklamıştık [1]. Bu arada Downing Street henüz elindeki kağıtlardan hiçbirini açmadı ve Birlikten çıkma müzakerelerinin açılışına kadar niyetlerini gizlemeyi sürdürüyor.
Oysa uluslararası politikada Londra iki önemli adım attı. Önce Chilcot Komisyonunun Irak’a ve Avam Kamarasının ise Libya’ya karşı yürütülen savaşlara ilişkin yayınladıkları raporlar. 2009-2010 yıllarında hazırlanan birinci rapor yıllardır bir çekmecede uyuyordu. İkincisi ise yaz boyunca duyuruldu. Bu raporların her ikisinde de, ister İşçi Partili Tony Blair isterse muhafazakar David Cameron döneminde olsun, Downing Street’in Beyaz Saray ile aynı çizgide hareket etmesi eleştiriliyor. Yazarlar, İngilizlere özgü tarzlarıyla bu savaşların yararsızlığının altını çiziyor ve bunların meşrulaştırılmasına olanak veren yalanları ortaya koyuyorlar. Ancak, ne Londra ve Washington arasında varılan gizli mutabakatlara, ne de bu yalanların üretilmesinde MI6’nın rolüne ilişkin tek bir söz dahi etmiyorlar. Gizli olanın öyle kalması gerekir. Ne olursa olsun bu raporlar, günümüzdeki iki ülke arasında bir « özel ilişki » olduğu resmi yorumuna artık bir son veriyorlar.
Avrupa Birliğinin Devlet ve hükümet başkanları bu raporları okumadı ve dolayısıyla da Londra’nın ne hazırladığına ilişkin bir fikir sahibi olma çabası içerisinde olmadılar. Hatta bazıları Brexit müzakereleri sırasında karşılarında dik durulursa İngilizlerin AB’yi terk etmeyeceklerini dahi iddia etti.
Hepsi de Angela Merkel’i bir ikinci göçmen dalgasının örgütlenmesi olasılığı konusunda uyardı ve bunu önlemek için daha önce alınmış önlemleri uygulamaya sokma iradelerini yineledi. Ne olursa olsun, birinci göçmen dalgasının Almanya’nın nüfus sorununu çözmeye yetip yetmeyeceğini öğrenme ya da Berlin’in daha önce duyurduğu gibi bir ikinci el oynamak zorunda kaldığını değerlendirip değerlendirmeyeceği yönünde kendini sorgulamadılar.
Doğrusunu söylemek gerekirse eğer Almanya aynı operasyonu yinelerse 26’ların bu ülkeye karşı tehditleri uygulamaya sokulmayacaktır. Lüksemburg Başbakanı –yani Jean-Claude Junker’in bu görevdeki ardılı-, kendi payına düşen sığınmacı istemeyen Macaristan’ın birlikten çıkarılmasını önerdi. Bu da Birliğin dağılmasını önlemek için öngörülen önlemlerden biri olsa gerek.
Üç proje öngörüldü [2] :
– İlk olarak, terörizmle mücadele anlamında, herkesin Avrupa’ya elini kolunu sallayarak girmemesine dikkat edilmesi gerektmektedir. Bu tabi ki gerekli bir adım ama teröristlerin çoğu Avrupalı olduğu için asıl soruna hiçbir şekilde yanıt vermiyor. Birlik hala ne « Genişletilmiş Ortadoğu »’da gözlemlediğimiz kitlesel terörizm, ne de kendisini vuran birkaç terörist eylem hakkında hiçbir düşünceye sahip değil. Kimse IŞİD’in Vahşetin Yönetimi gibi stratejik kitaplarını okumadı ve dolayısıyla da bugün izlenen terörizmle mücadele yönteminin, teröristlerin Birliği sürüklemek istedikleri noktayla tamamen aynı olduğunu gözlemleyemediler.
– İkinci olarak, ortak Avrupa Ordusu projesi Aralık ayı zirvesi sırasında tartışılacak. Bu bize elli’li yıllarda Fransa, Batı Almanya ve Benelüks ülkelerini bir araya getirmesi gereken Avrupa Savunma Topluluğu (AST)’ı hatırlatmıyor değil. O dönem –yani Kore Savaşı bağlamında-, Paris Batı-Almanya’nın yeniden silahlanmasına karşı çıkıyor ama Batı-Alman Ordusunun ortak bir orduya dahil olmasına olumlu bakıyordu. Proje hiçbir zaman uygulanamadı çünkü Paris’te De Gaulle taraftarları ve Komünistlerin ittifakıyla reddedildi. Bugün, Alman Ordusu yenilendi ve Paris’in muhalefeti olmaksızın « barışın muhafazası » operasyonlarına katıldı. Suriye ve Donbass savaşlarının sürdüğü günümüz bağlamında Birlik, sahte bir Rus istilası tehdidinin varlığına inanıyor. Bundan bir buçuk yıl önce, bir East StratComTask’a, yani binlerce gazeteciyi verdiği « bilgilere » boğan Rus karşıtı bir gizli propaganda bürosuna sahipti. 1954’te olduğu gibi bu projenin de, gelecekteki savaşlara Avrupalıları müdahil etmek için bir ABD çılgınlığı olduğu açıktır. Ve bu kez Brexit sonrası Birleşik Krallığın buna karşı çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
– Son olarak stratejik yatırımlara yönelik Avrupa Fonu 2017’de arttırılacak. Bu Fon « Juncker planı » aracılığıyla tanındı. Gerçekte bu, aynı şekilde Lüksemburg’daki mali cenneti temel alan bir kurum olan Avrupa Yatırım Bankası (AYB)’nin eski bir projesidir. Bu Fon sadece AYB’nin ve bürokrasisinin imkanlarını arttırmaya yaradı. Avrupa’daki yatırımları çok kısıtlı bir şekilde canlandırdı ve tuhaf bir şekilde eşitsizlikleri arttırdı. Örneğin buna en çok ihtiyaç duyan –ama bu durum tabi ki bu ülkeyi bir borçlu gibi gören bankacıları hiç umurunda değil- ülke olan Yunanistan’a hemen hemen hiç müdahale etmedi.
Sonuç olarak Bratislava zirvesi 27’lerin Birlik içerisinde hiçbir şey değiştirmeme iradelerini ortaya koydu. Onlara göre, Almanya’nın artık göçmenlerin girişine izin vermemesi koşuluyla, her şey eskisi gibi devam edebilir. Dolayısıyla, gelişimi seyredilirken « terörizmle mücadeleye » devam edebilir, bir sonraki savaşında ABD’nin yanında katılmaya hazırlanabilir ve yatırımlarımızla ilgili kararları bankacılarımıza bırakmaya devam edebiliriz.
[1] “Brexit, dünya jeopolitikasını yeniden şekillendiriyor”, “İngiltere’nin yeni dış politikası”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Osman Soysal, Voltaire İletişim Ağı , 27 Haziran et 4 Temmuz 2016.
[2] “The Bratislava Declaration”, Voltaire Network, 16 Eylül 2016.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter