Trump yönetiminin dış politikasının genel değerlendirmesi, özellikle Suriye’ye yapılan füze saldırısından (her şeyden daha yüzeysel) ve Trump’ın Beyaz Saray’da kalmasını sağlayamayan bir infaz olan, İran’ın büyük generali Süleymani’ye yönelik saçma suikasttan etkilenmiş durumdadır. ABD’nin İNF ve Open Skies anlaşmalarından çekilmesi, artık var olmayan iki jeopolitik gerçeklik arasındaki ilişkiye işaret etmektedir: 1970’lerde ABD ve Sovyetler Birliği. Öte yandan JCPOA’den tek taraflı olarak geri çekilmesi, İran İslam Cumhuriyeti’ne Tahran ile Batı arasındaki bazı anlaşmaların çiğnenmesini gerektirse bile ulusal savunmasını yeniden düzenleme fırsatı tanımaktadır.

Donald Trump’ın başkanlığı nasıldı? Kendisine itaat edilen bir milyarderin geçici hevesi mi? Belki de bir iş adamının son hayran olduğu şeyi satın alma zevki mi? Yoksa Amerikan siyasetine damgasını vuran yadsınamaz dolar cümbüşünün ardında daha derin bir şey mi gizleniyor?

Voltaire İletişim Ağı’ndan Thierry Meyssan, ana akım medyanın ortaya koyduğundan farklı olarak, ABD’deki iç siyasi çatışmasının özgün bir değerlendirmesini yapmaktadır.

Ona göre, ABD derin devletinin farklı ruhları arasındaki tarihsel ve onarılamaz çatışma, « Amerika Birleşik Devletleri » olarak adlandırılan oluşumun çökmesiyle sonuçlanacaktır.

Pravda: Okurlarımıza, “Jacksoncular” ve “Tanrısız Neo-Püritenler” deyimleriyle neyi anlatmak istediğinizi açıklayabilir misiniz?

Thierry Meyssan: Jacksoncular, İç Savaş öncesindeki bir başkan olan Andrew Jackson’ın mirasçılarıdır. Özgürlüklerinin şiddetli bir savunucusu ve bankerlere karşı düşmanlıklarıyla öne çıkmaktadırlar. Bu siyasi okul, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Washington’da temsil edilmemişti. « Tanrısız Püritenler », « thanksgiving » bayramında kutlanan Kurucu Babaların mirasçılarıdır. Bunlar seküler Kalvinistlerdir. « Woke » kültürünü bunlar icat etmişlerdir. Mutluluğa erişebilmek için, insan öncelikle ebeveynlerinin hatalarını telafi etmelidir. Bu iki grup, kökenleri İngiliz tarihine dayanan acımasız bir savaşa girişmiş durumdadır.

Pravda: Bu iki fraksiyona kimler aittir ve bu fraksiyonlar Washington’daki iktidar çevrelerine hangi düzeyde sızmış durumdadırlar?

Thierry Meyssan: Jacksoncular, Washington’da çok az temsil edilen popüler bir halk hareketidir. Bunlardan birinin, Donald Trump’ın seçilmesi, hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar olmak üzere tüm siyasi sınıf için tam bir şok oldu.

ABD’de 2008 mali krizinden bu yana yaşanan olayları siyasi aidiyetler açısından yorumlamak yanlıştır. Her şeyden önce, sıradan halkın aleyhine geliştirilen ve Başkan Bush (Cumhuriyetçi) ve Obama (Demokrat) tarafından tasarlanan banka kurtarma planlarına karşı bir halk isyanı söz konusudur.

Pravda: Amerikan toplumunda iktidar mücadelesinde en azından şimdilik tamamen marjinalize edilmemiş başka gruplar var mı?

Thierry Meyssan: Toplum radikalleşti. İnsanlar taraf seçmeye zorlandı. Bir yanda siyasi sınıf, bankacılar ve küresel milyarderler, diğer yanda Tea Party (Cumhuriyetçi) ve Senatör Bernie Sanders (Demokrat). Şimdilik daha fazla fikre yer yoktur.

Pravda: Biden-Harris ikilisi tarafından temsil edilen fraksiyon, ABD’deki siyasi çatışmasının nihai galibi midir ve bu nedenle devleti idare etmede rahatça hareket edebilecek mi?

Thierry Meyssan: Biden-Harris çiftinin herhangi bir şey kazandığını sanmıyorum. Başkanlık seçiminin oy sayımı diktatörlüklerde olduğu gibi pek çok yerde kapalı kapılar ardında gerçekleştirildi. Beyaz Saray’ı işgal etmek kesinlikle bir zaferdir, ancak zehirlenmiştir. Amerikalıların üçte biri bu iktidarın gayri meşru olduğunu düşünüyor. Halk, yetkililere olan saygısını kaybediyor. Bu hükümet içeride pek bir şey yapmayı başaramayacaktır, ancak dışarıda harekete geçebilir. Ülke her geçen gün daha da bölünüyor ve bir iç savaşa doğru ilerliyor.

Pravda: Fikirleriniz çok özgün: Bunları paylaşan başka araştırmacılar da var mı, hatta belki hükümet düzeyinde?

Thierry Meyssan: Başkan Nixon’un seçim danışmanı Kevin Phillips, bu bölünmenin çok ayrıntılı bir analizini yaptı. Nixon ise bunun Amerika için en büyük tehlike olduğuna inanıyordu. Bir tarihçi olarak Phillips, tarih boyunca Püritenlerin ortaya koyduğu muhalefeti inceledi. Lord Cromwell’in İngiltere’deki Devrimi, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ve Amerikan İç Savaşı’nın aynı çatışmanın devamı olduğunu gösterdi.

Öte yandan, Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında Profesör Panarin (Moskova’da tanıştığım), Amerika Birleşik Devletleri’nin de yakında parçalanacağını tahmin ediyordu. Etnik ölçütlere göre birkaç farklı ülkeye bölünmesini öngörüyordu. 11 Eylül olayları bunun aksini belirledi ve Washington’un bir kez daha dünyanın efendisi olması imkanını tanıdı.

Tüm bu yıllar boyunca Amerikalılar kendi ülkeleri içinde yer değiştirdiler ve kültürel topluluklar halinde bir araya geldiler. Profesör Panarin’in öngörüsü ile mevcut durum arasındaki değişim artık siyahiler için bir bölgeye yer bırakmamaktadır. Bunlar, atalarının efendilerinin kimliğine atıfta bulunan farklı kültürel bölgelere dağılmıştır. Bu, Atlantik Ötesi’nin kültürüne girdikleri kimliktir.

Pravda: Suriye’ye yönelik düşmanlıkların kısa sürede açıkça yeniden başlayacağını mı düşünüyor musunuz?

Thierry Meyssan: Bilmiyorum. Kesin olan bir şey varsa o da İran’ın 180 °’lik bir dönüş yapacağıdır. Cumhurbaşkanı Ruhani, Safevi İmparatorluğu’nu yeniden kurmak istiyor; Şii İslam’a dayalı bir oluşum. Devrim Muhafızları ise Ayetullah Humeyni’nin eserini sürdürme ve Orta Doğu’yu Anglosakson emperyalizminden kurtarma peşindedir.

Ruhani, bundan 30 yılı aşkın bir süre önce İran-Kontralar sorunu sırasında İsrailliler ve Amerikalıların başlıca muhatabıydı. İktidara yükselişi Rehber, Ayetullah Hamaney ve Obama yönetimi arasındaki müzakerelerin ardından gerçekleşti. O dönemin ABD’li üç müzakerecisi bugün Biden yönetiminde önemli mevkilerde bulunmaktadırlar (CİA Başkanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakan Yardımcısı). Birlikte bugünkü modern İran’ı Şah dönemindekine benzetmeye çalışacaklar: bölgenin jandarması. Dolayısıyla bugün Suriye’nin müttefiki olan İran, onun düşmanı haline gelecektir.

Pravda: Rusya’nın Suriye meselesiyle ilgili en muhtemel tavrı sizce ne olacaktır?

Thierry Meyssan: Suriye burjuvazisi küstah bir biçimde vazgeçilmez olduğuna inanmaktadır. Ancak Rusya’nın Suriye’ye ihtiyacı yoktur. Onu Çariçe II. Katerina’nın siyasetinin devamlılığı bağlamında, sadece Hıristiyanlık Şam’da ortaya çıktığı için kurtardı.

Bununla birlikte Rusya yaptığı yatırımından bir getiri elde edecektir. Ülkeyi yeniden düzenlemek için Devlet Başkanı Esad’a destek verecektir. Beşar Esad ve Vladimir Putin birbirlerine karşılıklı olarak saygı duymaktadırlar.

Pravda: Peki Erdoğan Türkiye’sinin konumu ne olacak? Türk cumhurbaşkanının siyasi-askeri aşırılıkçılığı, özellikle genişletilmiş Orta Doğu’da dikkat çekmektedir.

Thierry Meyssan: Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nın sonundaki kuruluşundan bu yana kim olduğunu hâlâ tam olarak kavrayamamış bir ülkedir. Dönemine göre Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmak, Avrupa Birliği ile bütünleşmek ya da Orta Asya’nın Türkçe konuşan ülkelerine yönelmek istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, peş peşe bu üç konumu ve hatta iki tane de yeni konumu denedi: ABD ile Rusya arasında orta nokta olmak veya Sünnilerin yeni halifesi olmak. Şimdi bu amansız U dönüşlerinin bedelini ödemektedir.

Rusya kırılma anını sürekli olarak erteliyor ama Türkiye’nin kendisi için tarihi bir düşman olduğunu çok iyi biliyor.

Pravda: Son bir soru olarak size Suriye’deki sağlık durumu nedir diye sormak istiyorum: Kovid-19 pandemisi hangi aşamada, hükümet bunu kontrol altına almak için hangi kararları aldı, halkın morali nasıl?

Thierry Meyssan: Şam ve Halep dünyanın en eski yerleşim yerlerinden ikisi. Tarihi Suriye, bugün birkaç devlete bölünmüş kültürel bir bölgedir: Lübnan, İsrail, Ürdün, Kıbrıs ve Türkiye’nin bir bölümü. On yıllık bir savaşın ardından Suriye Arap Cumhuriyeti büyük ölçüde harap edildi. Burada yaşayanlar atalarının acılarını hatırlayabilirler, ancak bitkin durumdadırlar.

Bu tür sınamaları yaşamış bir halk için Kovid pek önemli değildir. Avrupa’da olduğu gibi birkaç haftalık toplu histerinin ardından Suriyelilerin aklı başına geldi. Bu hastalığın ölümcül olduğunu kabul ediyorlar, ama savaşa göre çok daha az kişinin ölümüne neden olmaktadır.

Kaynak
Pravda.ru (Rusya)