Beyaz Saray, Mayıs ayından beri, Milli Güvenlik Stratejisini kamuoyuna açıklamama tutumunu sürdürüyor. Başkan Obama, ekibinin gelişen dünya olaylarını kendinden önceki Başkan’ın ekibinden daha iyi yönetemediğini, turalı bir analiz sunamadığını ve Obama doktrinini yeterince tanımlama kapasitesine sahip olmadığını düşünüyor olmalı. Bununla birlikte, Kongere’de iki mecliste çoğunluğunun açıkça görülen kaybı halinde, yeni iş ortaklarının bulunması da zorlaşır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 4 Kasım’da Kongre bünyesinde yenilenme olmasını onaylayacak. Demokrat Partinin olası bir mağlubiyeti bertaraf etmesi gerektiği açıkça görülüyor: Cumhuriyetçilerin Mecliste çoğunluk oranını artırarak, Senatoda kazanmaları ve buna bağlı olarak da Başkan Obama’nın gücünde azalma sağlamaları gerekiyor.
Uluslararası İlişkiler alanı açısında konuyu ele alacak olursak, böylesi bir değişiklik yoluna gidilmesi tutumlarda meydana gelen değişiklikleri açığa çıkartacak nitelikte olmamalı. Obama yönetimi, İran İslam Cumhuriyeti ile anlaşma imzalama hazırlıklarını yaptığı dönemde partneri İsrail ile olan ilişkilerde ciddi bir güven krizi yaşadı. Bu güven krizini dönemin temel gündem konularına göre bölümlere ayırabiliriz: Ukrayna’da meydana gelen gelişmeler konusunda Rusya ile yaşanan kriz; İslam Emirliği örgütü IŞİD’e (Daiş) karşı savaş ve Batı âleminde olası Ebola salgını tedavisi.
Başkan Obama, ikinci dönem yönetim kadrosunu oluşturma safhasında, izleyebileceği politikasını kamuoyu önünde tartışmaya açıp, sabote etmek suretiyle sırtından vurabilecek rakiplerini eledi. Kendisine itaat edebilecek, sadakatle bağlılık gösterebilecek kişileri atadı; ancak, hayal gücü ve yaratıcı kapasiteden yoksun kişiler.
Beyaz Saray, yaptığı bu kadro atamalarından bu yana ve yükümlülüklerin aksine olabilecek şekilde, Mili Güvenlik Doktrinini kaleme almadı ve kamuoyuna bildirmedi. Bu doktrininin Mayıs ayında Kongreye sunulması gerekiyordu.
Başkan Obama’nın, kararını vermek üzere, sınırlı sayıda danışman ekibine güvendiği anlaşılıyor: Diplomasi alanında güvenlik danışmanı Susan Rice ve Kabine Şefi Denis R.McDonough, askeri planda ise Genel Kurmay Başkanı General Martin E. Dempsey. Dış İşleri Bakanı John Kerry ve Savunma Bakanı Chuck Hegal ile güvene dayalı bir mesai yürütülüyor olsa da, olağan icracı kişiler olarak dikkate alınmaktan öteye gitmeyeceği anlaşılıyor.
Beyaz Sarayın ilkeleri
– Birincisi, danışma ekibi üyeleri Washington’un işbirliği yapacağı ortaklarını iyi seçmesi gerektiğine inanıyorlar. Geçmişte, kendi ülkelerinde çok uluslu şirketleri savunan ve uluslararası kurumlarda yapılan oylamalarda kendilerine söylendiği gibi oy veren tarafların işi görülebiliniyordu. Ancak bugün gelinen bu aşamada, geçmişte bu yönde gösterilen irade artık yeterli olmuyor. Geçmişte gösterilen irade tutumunun uzun vadeye dayalı olarak sürdürebilme ve verilen rolün oynama kapasitesine sahip olunduğunun gösterilmesi gerekiyor.
– İkincisi, Beyaz Saray danışma kurulu üyeleri detaylar için büyük araçların seferber edilmemesi gerektiğini düşünüyorlar. Örneğin, terörizme karşı mücadelede, kitlesel eylemlerin önlenmesi konusuna yoğunlaşması, ABD’nin “yalnız kurt” hipotetik bir araştırma içine girmemesi gerektiğini düşünüyorlar.
– Bu ekip şayet Filistin’deki Yahudi kolonisini desteklemeye devam ediyorsa, o zaman, İsrail yönetimini güvenilir bulmadığı ve doğrudan Savunma güçleriyle temasa geçmeyi tercih ettiği anlaşılıyor [1].
Beyaz Saray’ın tutumu
Gündemin sıcak konu dosyalarına ilişkin, bu ilkeler Beyaz Saray’ı aşağıdaki tutumları takınmaya sevk etmiştir:
– Ukrayna’nın iflas etmiş bir devlet ve yöneticilerinin de yozlaşmış beceriksizler olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Petro Porochenko aleni olarak kamuoyu önünde Nazi işbirlikçilerine övgüler yağdırmıştı. Devletin kasasında çaldığı parayla birlikte kaçmış olan Başbakan Arseni Iatseniouk’un dönüşünün havaalanında karşılanması gerekmişti. ABD’nin Rusya Federasyonuna meydan okumak üzere güvenebileceği sadık işbirlikçilere ihtiyacı vardı. Bu nedenle, oynanabilecek bir kartı elinde tutmak için Donbas’ta çürümüşlük halinin yaşanmasına terk edilmesi, ancak, Moskova’nın savaşa dâhil olması sürecini hızlandırma fikrinden vazgeçilmesi gerekiyor.
– Suriye’de üç yıldan beri sürdürülen savaştan sonra, Suriye’deki çok küçük bir azınlık Suriye Ulusal Konseyine destek veriyor. Konsey Suriye’yi yönetebilme kapasitesine sahip değil. Er ya da geç, Cumhurbaşkanı Esad ile yeniden normal ilişkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Bu günkü koşullarda öncelik, bölgede düşmanlıklar sona ermeye başladığında, Suriye ve Irak yönetimlerini Dünya Düzeninde aksama yaratacak bir davranışta bulunmayacak şekilde bölgesel bir çevrenin yaratılmasına dayanıyor. Pekin yönetiminin Irak petrolü birinci derecede alıcısı olmasından dolayı, Çin firmalarına ait tesislerin yeri geldiğinde yıkılması, Suriye Arap Cumhuriyetinin, İsrail ile çatışmaya girecek kapasiteye sahip olmadan, kendi iç sorunlarıyla on yıllarca boğuşması hususundan emin olunması gerekiyor. Bu amaçla, cihatçıların kontrol altında tutulması, onlara aşılanan zafer sarhoşluğu içinde kalmaları gerekiyor.
– Ebola salgını hiç bir şekilde Batıya tehdit oluşturmuyor. Tam aksine, Orta Afrika’da bulunan AfriCom (ABD Afrika Komutanlığı) birliklerini başka bölgelere kaydırma bahanesini teşkil ediyor. Taxas’ta görülen bir vakadan bu yana, ABD kamuoyunu meşgul eden histeri halinin neden olduğu kaygının normal seviyesine indirgenmesi gerekiyor.
Bu bağlamda, ABD’nin Atlanta’da bulunan Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezinin (CDC) yetersizliği görüldü ve cezalandırılması gerekiyor.
Bu demektir ki, tercih edilen tutum olayları tahmin etmek üzere değil, aksine, olaylara tepki vermek üzere tavır geliştirilmeye yöneliktir. Başkan Obama’nın bu ara, dünya’da gelişen olayların seyri konusunda yeni önerilerde bulunacak yeni işbirlikçi arayışı içerisinde olduğu anlaşılıyor.
Beyaz Saray ve derin devlet
Beyaz Saray’ın izleyeceği bir stratejisi söz konusu olduğunda, ABD derin devletinin tanıdığı manevra marjı sınırları dâhilinde faaliyet göstermeyi tercih edip etmemesi konusuna bir tanımlama getirilmesi geriye kalıyor. Başkan Obama, şimdilerde, başkanlık seçim kampanyası döneminde açıkladığı iki konuda geri adım atmak zorunda kaldı: işkence ve nükleer….
– On yıl sonra, Guantanamo hapishanesinin kapatılması ve II. Bush dönemi işkence konusunda hazırlanan Senato raporunun yayınlanması imkânının neden olmadığı bilinmiyor. Bu raporun açıklanması halinde, başka dosyaların açılmasına neden olabilecek verileri içerdiği anlaşılıyor. Denis R. McDonough bir çözüm yolu bulmak üzere, Senato üyesi Dianne Feinstein ile görüşmek üzere Kaliforniya’ya gitti.
– Atom bombasının olmadığı bir dünyanın yaratılması sözünü vermesine rağmen, silahlanma yarışını yeniden başlatma kararı almak zorunda kalan yine Obama’nın kendisi oldu. ABD derin devletinin elinde bulundurduğu askeri üstünlüğü bir tarafa bırakması zaten söz konusu bile değil. Nobel Barış Ödülü nedeniyle ABD’ye ait nükleer silah cephaneliğinin modernize hale getirilmesi kararının alınmıştı.
[1] Daha yakınlarda, Başkan ile yakın mesaide bulunan birisi Benjamin Netenyahu’a « korkak tavuk » demişti. cf “The Crisis in U.S.-Israel Relations Is Officially Here”, par Jeffrey Goldberg, The Atlantico, 28 octobre 2014.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter