Rusya, Güvenlik Konseyine Türkiye’nin cihatçılara sağladığı desteğe ilişkin bir istihbarat raporu teslim ederek, bu ülkenin geleceğine ilişkin kaygıları gündeme getirdi. Rapor, MİT’in eylemlerini sorgulayan on’a yakın şaşırtıcı gerçeği içeriyor. Sözü edilen operasyonların her birinin, aynı aktörlerin ABD ya da Rusya’ya karşı müttefikleri ile birlikte iş yaptığı başka operasyonlarla bağlantılı olması ise ayrı bir sorun. Bu istihbaratlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın El Kaide’nin para kasası ile kişisel bağları ve IŞİD tarafından çalınan petrolün oğlu tarafından pazarlanması konusunda daha önceki bilgilere ekleniyor.
Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerine, Türkiye’nin Suriye’de savaşan cihatçılar lehindeki faaliyetlerine ilişkin bir istihbarat raporu sundu [1]. Belge, her biri Güvenlik Konseyi kararlarının biri ya da aynı zamanda birçoğunu ihlal eden ona yakın olguyu ortaya koymaktadır.
Bu adımla birlikte Rusya, Güvenlik Konseyine ve onun da ötesinde birçok hükümetlerarası örgüte de sorumluluklarını hatırlatmış oluyor. Hukuksal olarak Güvenlik Konseyinin bu iddialara ilişkin kanıtlar istemesi ve Türkiye’yi de açıklamalar yapmak üzere huzura çağırması bekleniyor. Türkiye’nin suçlu olduğunun sabit görülmesi durumunda BM, Sözleşmesinin VIInci Bölümünde anılan, yani güç kullanmayı içeren yaptırımları uygulama kararı vermek zorunda kalacaktır. Bu durumda Avrupa Birliğinin üyelik müzakerelerine son vermesi, Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü ve İslam İşbirliği Teşkilatının bu haydut devleti bünyesinden arındırması beklenecektir.
Öte yandan Rus istihbarat raporu dikkatli bir şekilde okunduğunda, ortaya konulan olguların başka birçok yeni dosyanın açılmasına yol açacağını ve başka güçleri de kapsayabileceğini göstermektedir. Ve muhtemelen bu yüzden de bu rapor kamuoyu önünde tartışılmayacak ve Türkiye’nin geleceğine yönelik pazarlıklar kapalı oturumda yapılacak.
Mehdi el-Herati vakası
1973 yılında Libya’da doğan Mehdi el-Herati, İrlanda’ya göç etmiş ve burada evlenmiştir.
Mayıs 2010’da, Gazze’ye insani yardım götürmek üzere Türk STK’sı İHH tarafından organize edilen « Özgürlük Filosunun » amiral gemisi Mavi Marmara’dadır. Gemiler açık denizde, uluslararası bir skandala neden olan İsrail Ordusunun korsanca saldırısına uğrar. Geminin yolcuları Tsahal tarafından rehin alınır, İsrail’de hapsedilirler ve ardından nihayet serbest bırakılırlar [2]. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yaralı militanları teselli etmek için hastane ziyaretinde bulunur. Özel kalemi, yaralılardan birinin babası gibi onun alnını öperken gösteren bir fotoğraf dağıtır. Fotoğraftakinin Türk ve İrlanda vatandaşı El Mehdi El Hamit El Hamdi olduğu açıklanır yani gerçek adıyla Libya ve İrlanda vatandaşı Mehdi el-Herati.
Temmuz 2011’de, Mehdi’nin İrlanda Rathkeale’deki evine hırsız girer. Eşi, Eftayma el-Necar polise haber verir ve hırsızların çok değerli Mısır ve Libya mücevherlerini ve 500’lük kupürlerden oluşan 200 000 Euro’yu çaldığını beyan eder. Telefonla kendisine ulaşılan Mehdi el-Herati polise Katar, Fransız ve ABD’li yetkililerle görüştüğünü ve bu parayı Muammer Kaddafi’nin devrilmesine yardım ettiği için CIA’den aldığını teyit eder [3]. Libya direnişi olaydan haberdar olunca, daha sonra ilk verdiği ifadelere geri dönecektir [4].
Temmuz-Ağustos 2011 döneminde, NATO tarafından Rixos Oteli ele geçirmek için görevlendirilen Fransız lejyonerleri tarafından eğitilen bir El Kaide birliği olan (Kayınbiraderi Hüsam el-Necar’in da üyesi bulunduğu) Trablus Tugayının başına geçer [5]. Resmi olarak otel uluslararası basın merkezi olarak kullanılır ama İttifak, binanın Türk müteahhidi tarafından, Kaddafi Ailesinin çeşitli üyelerinin ve Cemahiriye yetkililerinin sığındığı, dışarıdan ulaşılabilen özel olarak düzenlenmiş bir bodrum katına sahip olduğu konusunda bilgilendirilir. Günlerce, Fransızlarla birlikte Hamis Kaddafi’nin askerlerine karşı çarpışır [6].
Eylül 2011’de NATO tarafından, « Trablus’un askeri valisi » olan El Kaide’nin tarihi liderlerinden Abdülhakim Belhac’ın yardımcısı olarak görevlendirilir [7]. 11 Ekim’de, sözde Belhac ile düştüğü bir anlaşmazlık nedeniyle istifa eder [8].
Oysa Kasım 2011’de Abdülhakim Belhac saflarında, Ban Ki-moon’un özel temsilcisi olan, Fabian Society ve Uluslararası Af Örgütü’nün eski genel sekreteri Ian Martin’ın sorumluluğu altında, denizyoluyla Türkiye’ye taşınan El Kaide’nin –eskiden Libya’da savaşan sığınmacı olarak kaydedilen İslami Grup (GICL)- Libya’daki 600 ila 1500 cihatçısından oluşan bir grubun komutanlığını yapar.
Türkiye’ye varan cihatçılar, MİT’in eskortluğu altında Suriye’ye otobüsle nakledilirler. Fransa’nın desteğiyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nu kurmak üzere Cebel el-Zaviye’ye yerleştirilirler. Yaklaşık iki ay boyunca, Abdülhakim Belhac ve Mehdi el-Herati, Türkiye’den geçerek olayı örtmeye çalışan tüm Batılı gazeteciler tarafından « Potemkin Köyüne » dönüştürdükleri yerde ziyaret edilirler [9]. Başbakan Erdoğan’ın özel kalemi onları motosikletle Cebel el-Zaviye’ye taşıyan unsurlarla bağlantıya sokar. Gazeteciler burada « Beşar Esat diktatörlüğüne karşı demokrasi için » gösteri yapan binlerce kişiyi bizzat kendi gözleriyle görürler. Gördükleri karşısında büyülenen Batı basını, İspanyol ABC gazetesinden bir muhabir olan Danir Iriarte’nin, göstericilerin çoğunun Suriyeli olmadığını tespit edinceye ve Libyalı şefleri Abdülhakim Belhac ve Mehdi el-Herati’yi tanıyıncaya dek olan bitenin bir devrim olduğu sonucunu çıkarır [10]. Ne olursa olsun, Şam Şahinleri Tugayının (Sukur el-Şam Tugayı) gösterisi işe yaramıştır. « Suriye Arap Ordusu’ndan firar edenler » tarafından kurulmuş bir ÖSO efsanesi doğmuştur ve buna önayak olan gazeteciler yanıltıldıklarını hiçbir zaman kabul etmeyeceklerdir.
Eylül 2012’de, Mehdi el-Herati sağlık sorunlarından ötürü Libya’ya döner ama Suriye’yi terk etmeden önce Kayınbiraderiyle birlikte yeni bir cihatçı grubu olan Liva el-Umma’yı (Ümmet Tugayı) kurar [11].
Mart 2014’te Mehdi el-Herati, Türkiye’ye denizyoluyla ulaşan yeni bir Libyalı cihatçı grubuna eşlik eder. Rus istihbarat raporuna göre, rejimin 2 numaralı ismi olan ve henüz görevine yeni geri dönen, MİT müsteşarı Hakan Fidan tarafından karşılanır. Barsai sınır kapısından IŞİD bölgesine ulaşırlar. Bu karar, ulusal güvenlik danışmanı Susan Rice tarafından, Körfez ülkeleri ve Türkiye gizli servislerinin şeflerinin katılımıyla, Suriye’ye karşı yürütülen savaşın takibinin güya El Kaide ve IŞİD’i kullanmaya gerek kalmaksızın, kendilerine emanet edilmesi için Washington’da düzenlenen toplantının sonunda alınmıştır [12].
Ağustos 2014’te, Mehdi el-Herati, Katar, Sudan ve Türkiye’nin desteğiyle Trablus’un Belediye Başkanı « seçilir ». Müslüman Kardeşlerin elinde olan ve Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen Tobruk hükümetini tanımayan Trablus hükümetine bağlı çalışacaktır.
Mehdi el-Herati’nin izlediği parkur, Suriye’de bir demokratik devrim olduğu teorisini hiçleştiren, Libya’daki El Kaide, Özgür Suriye Ordusu, IŞİD ve Müslüman Kardeşler arasındaki bağları açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu şebekenin ABD, Fransa ve Türkiye’den aldığı desteği de gözler önüne sermektedir.
IŞİD militanlarının Suriye’den Yemen’e nakli
İstihbarat raporu, Türk gizli servislerinin IŞİD militanlarının Suriye’den Yemen’e naklini örgütlediğini ortaya koyuyor. Militanlar duruma göre hava ya da deniz yoluyla Aden’e taşınmışlardır.
Bu iddia, Suriye Arap Ordusunun basın sözcüsü General Ali Mayhub tarafından 27 Ekim 2015’te dile getirildi. Generale göre, IŞİD üyesi en az 500 cihatçı Yemen’e gitmeleri için Türk MİT’inden yardım aldılar. Nakilde Türk Hava Yolları’na ait iki, Katar Hava Yollarına ve Birleşik Arap Emirliklerine ait birer yolcu uçağı kullanıldı. Aden’e vardıklarında cihatçılar üç ayrı gruba bölündüler. Birinci grup Bab el-Mandeb Boğazına, ikincisi Marib’e ve üçüncüsü ise Suudi Arabistan’a gitti.
Suriye yanlısı Arap medya kuruluşlarında geniş bir şekilde yer bulan bu bilgiyi Batılı basın görmezden geldi. Yemen tarafında, eski Cumhurbaşkanı Salih’e bağlı askerlerin sözcüsü General Şeref Lokman, Suriye’nin iddiasını doğruladı ve cihatçıların Yemen’de Blackwater-Academi’nin paralı askerlerince karşılandıklarını belirtti.
IŞİD militanlarının bir harekat sahnesinden diğerine nakli Suriye ve Yemen’deki operasyonların eşgüdümünü ortaya koyuyor. Türkiye, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Blackwater-Academi’yi töhmet altında bırakmaktadır.
« Tatar Köyü »
Rus istihbarat raporu aynı şekilde, başta Antalya’da yerleşik olan ama daha sonra MİT tarafından ülkenin kuzeyine Eskişehir’e nakledilen « Tatar Köyünün » durumundan da söz ediyor. Rapor her ne kadar bunların El Kaide savaşçılarından oluştuğunu ve Suriye’de İslamcı militanlara yardım ettiğini belirtse de, ne bu grubun neden Suriye’de bu kadar uzağa nakledildiğini ve ne de hangi eylemlerde bulunduğuna ilişkin herhangi bir ayrıntı içermiyor.
Tatarlar Rusya’daki ikinci en büyük azınlıktır ve bunların arasında Müslüman Kardeşler ya da Hizb-ut Tahrir ideolojisine sahip çıkanların sayısı çok azdır.
– Bu arada Mart 2012’de, Tataristan’daki Arap İslamcılar, Kazan Müzesindeki Suriye’ye ilişkin « Medeniyetin beşiği » sergisine saldırdılar. Bir süre sonra, 5 Ağustos 2012’de, aynı zamanda hem Arap hem de Tatar olan cihatçılar, aralarına El Kaide temsilcilerini de alarak Kazan’da gizlice toplandılar.
– Aralık 2013’te, aynı harekete bağlı başka militanlar Kazan’da gösteri yaparken, Azatlık (Özgürlük) hareketine bağlı Pantürkist Tatar cihatçılar, Ukrayna’ya gitmek ve darbe beklentisiyle Maidan Meydanındaki asayişi sağlamak için Suriye sahnesini terk ettiler.
– 1 Ağustos 2015’te, Ukrayna ve Türk hükümetlerinin katılımıyla Ankara’da bir Dünya Kırım Tatar Kongresi düzenlendi. Kongrenin başkanlığını Soğuk Savaş süresince CIA’nin ajanı olarak ün yapmış olan Mustafa Cemilev yaptı ve toplantı sonucunda Kırım’ın « kurtarılması » için bir « Uluslararası Müslüman Tugayının » oluşturulması kararı alındı. Cemilev, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hemen resmi olarak kabul edildi [13]. Tugay Ukrayna’da Kershon’da tesislere sahiptir. Kırım’da, geniş kapsamlı bir elektrik kesintisi (Ukrayna’dan itibaren kesilen) gibi çeşitli sabotaj eylemleri düzenlemektedir. Rusya’ya kitlesel olarak girmeyi başaramayınca, Donbass’taki Ukrayna birliklerini desteklemeye gitmişlerdir.
Eğer Güvenlik Konseyi « Tatar Köyü » sorununu kurcalamaya başlarsa, ABD, Türkiye ve Ukrayna’nın, Suriye, Kırım ve Tataristan’da, aralarında El Kaide ve IŞİD üyelerinin de olduğu Tatar cihatçıları desteklediğini gözlemleyecektir.
Türkmen Sultan Abdülhamit Tugayları
Irak’ta IŞİD tarafından katledilen Iraklı Türkmenlere yardım etmek için Türkiye serçe parmağını dahi kaldırmazken, Suriye Arap Cumhuriyetine karşı mücadele eden Suriyeli Türkmenlere destek oldu. Komünizme karşı savaşta NATO’nun gizli servisleriyle tarihsel olarak bağlantılı olan (Gladyo) bir Türk yarı-askeri siyasi partisi olan « bozkurtlar » tarafından örgütleniyorlar. Örneğin 1981 yılında Papa II. Jean-Paul’e düzenlenen suikast girişimini bunlar düzenlemiştir [14]. Bozkurtlar (Ülkü Ocakları), özellikle Belçikalı sosyal-demokratlar ve Hollandalı sosyalistler arasında olmak üzere Avrupa’da da örgütlüdürler. Frankfurt’ta bir Avrupa Koordinasyonu oluşturmuşlardır. Aslında bir parti olmamakla birlikte, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin yarı-askeri kolunu oluşturmaktadırlar.
Türkmen Tugayları MİT ile birlikte Halep’teki fabrikaların talan edilmesini örgütlemektedirler. Türk uzmanlar makine ve aletleri sökmeye gelmektedir ve bunlar Türkiye’ye götürülerek yeniden monte etmektedirler. Eş zamanlı olarak MİT’in cihatçıların eğitim kamplarını kurduğu ve kontrol ettiği Türkiye ile olan sınır bölgesini işgal etmektedirler.
Kasım 2015’te, Suriyeli Türkmenlerin yıldızı Türk Alparslan Çelik –Ülkü Ocakları üyesi ve Sultan Abdülhamit Tugayı komutanlarından-, bir Suudi AWACS uçağının yardımıyla Türk avcı uçakları tarafından düşürülen Sukoï-24 uçağının iki pilotunun infaz edilmesi emrini verecektir. Pilotlardan biri öldürülecektir.
1995 yılında Bozkurtlar, Hillary Clinton’un seçim kampanyalarını finanse eden Türk-ABD müteahhitlik firması Çelebiler İnşaat şirketiyle birlikte Çeçenistan’da savaşmaları için 10 000 cihatçıyı içeren geniş bir eleman devşirme operasyonu yürütmüşlerdi. İstanbul’daki bir üniversite kampusu içerisinde bir eğitim üssü kurulmuştu. General Cahar Dudayev’in oğullarından biri Azerbaycan üzerinden Türkiye’den gerçekleştirilen militan nakillerini MİT bünyesinde yönetmekteydi.
Rus istihbarat raporu MİT’in, başlıca Türkmen milislerini bir araya getiren Sultan Abdülhamit Tugayı’nı kurduğunu ve üyelerini Türk Ordusunun özel kuvvetlerine bağlı eğitimciler ve MİT ajanları yönetiminde Bayır-Bucak üssünde eğittiğini ortaya koyuyor. Türkmen Tugayının El Kaide ile işbirliği içerisinde olduğunu vurguluyor.
Biraz daha ayrıntılı olarak yapılacak her araştırma Güvenlik Konseyini eski suç dosyalarını açmaya ve Sultan Abdülhamit Tugayı, Bozkurtlar, Türkiye, ABD ve El Kaide arasında bağları tespit etmeye götürecektir.
İHH ve İmkander
Rus istihbarat raporu cihatçılara silah sevkiyatında üç Türk insani yardım STK’sının oynadığı rolü ifşa ediyor: İHH, İmkander ve Öncü Nesil. 11 ve 12 Şubat tarihlerinde Münih’te bir araya gelen Uluslararası Suriye Destek Grubunun (ISSG) toplantı sonuç bildirgesi, bundan böyle ABD ve Rusya’nın Suriye’deki insani yardım konvoylarının sadece insani yardım malzemesi taşımalarını gözeteceklerini vurgulayarak bu suçlamayı teyit eder görünüyor. Bugüne kadar, Şam Hükümeti ve basın, bu STK’ları cihatçıları desteklemekle sürekli olarak suçladı ama söylenenlere kimse kulak vermedi. Eylül 2012’de İHH’nın kiraladığı bir yük gemisi Suriye’ye Müslüman Kardeşler adına silah taşıdı [15].
Ben sadece adı geçen ilk iki örgütü tanıyorum.
İHH, Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi tarafından kurulan ve desteklenen, ama bu partiyle kuruluşunda ya da herhangi organik bir bağı olmayan bir örgüttür. Önce 1992 yılında Almanya’da Fribourg-en-Brisgau’da Internationale HumanitäreHilfe (IHH) adıyla, daha sonra da Türkiye’de İstanbul’da, İnsani Yardım Vakfı adıyla kuruldu. Yeni kısaltması İHH değil de İYV olunca, adını İnsan Hak ve Hürriyetleri olarak değiştirdi. Bosna ve Afganistan’daki Müslümanlara insani yardım görüntüsü altında, NATO stratejisine uygun olarak onlara silah tedarik etti. Ardından, Çeçen İçkeriya İslam Emirliğini askeri olarak destekledi [16]. 2006’da İstanbul Fatih Camii’nde, Beslan Okulunda talimatını verdiği katliam sonrasında Rus güvenlik kuvvetlerince öldürülen Çeçen cihatçı Şamil Basayev için, on binlerce militanın katılımıyla gıyabi cenaze namazı kılınması gösterisini örgütledi [17].
İHH, AKP (Refah Partisinin selefi) ile birlikte, İsrail ablukasını kırarak Gazze’ye insani yardım götürmesi gereken « Özgürlük Filosunu », Başbakan Benyamin Netanyahu’yu zor durumda bırakmak için fırsat kollayan Beyaz Saray’ın onayıyla örgütleyerek dünya çapında ün kazandı. Filonun yolcuları arasında daha önce de adını andığımız Mehdi el-Herati da vardı. Geoffrey Palmer’in başkanlığındaki Birleşmiş Milletler Komisyonu raporu, söylenenin aksine, filonun hiçbir insani yardım taşımadığını ortaya koydu. Bu da bizi, İHH’nın hiçbir şekilde Gazze’ye ulaşamayacağını önceden bildiği sonucuna götürüyor ve dolayısıyla da bu seferin gerçek amacı sorusunu sormamıza neden oluyor.
2 Ocak 2014’te, para aklanması suçuyla üç bakanın oğlunu ve bir bankanın genel müdürünü gözaltına alan Türk Polisi, Suriyeli cihatçılara giden İHH’a ait silah yüklü bir kamyonu yakaladı [18]. Sonrasında, İHH’nin genel merkezinde arama yaptı. Burada, El Kaide’nin Türkiye sorumlusu olmakla suçlanan Halis B.’yi ve aynı örgütün Ortadoğu’daki ikinci komutanı İbrahim Ş.yi yakaladı [19]. Hükümet devamında söz konusu polisleri görevden almayı ve şüphelileri ise serbest bırakmayı başardı.
İmkander (Türkçe kardeşlik anlamında, Müslüman Kardeşlere gönderme amacıyla), 2009 yılında İstanbul’da kurulan bir başka « insani » yardım derneğidir. Çeçenlere yardım ve Kafkasya’daki cihatçılara destek alanında uzmanlaşmıştır. Dernek, Doku Umarov’un (kendi kendini « Kafkasya’nın emiri » olarak ilan eden ) temsilcisi Berk-Haz Musaev İstanbul’da öldürüldüğünde Türkiye’de medyatik bir kampanya örgütledi. O dönem FSB (Rus Federal Güvenlik Servisi) kendisini cihatçıları askeri olarak destekleyen Devletlerle savaş halinde sayıyor ve cihatçıları bulundukları ülkelerde tasfiye ediyordu (Katar’da Zelimhan Yandarbiyev ve Avusturya’da Umar İsrailov’a yaptığı gibi). İmkander, İstanbul’daki Fatih Camiinde geniş katılımlı cenaze törenleri düzenlemiştir.
12 ve 13 Mayıs’ta, İstanbul Belediyesinin desteğiyle İmkander, soğuk savaş süresince CIA’nin kongreler düzenleme geleneğini sürdürerek, Kafkasya’daki bağımsızlık yanlılarını desteklemek için uluslararası bir kongre düzenler. Gösterinin sonunda, Doku Umarov’un Kafkasya Emirliğini tek otorite olarak kabul eden Kafkasya Halkları Kongresi adı altında daimi bir yapı oluşturuldu. Delegeler Rus İmparatorluğunu, Sovyetler Birliğini ve Rusya Federasyonunu Kafkas halklarına yönelik geçmişte ve bugün soykırım uygulamakla suçladılar. Bir video kaydında, Emir Doku Umarov tüm Kafkas halklarını cihada katılmaya davet etti. Rusya buna sert tepki gösterdi [20].
2013’te, Rusya Güvenlik Konseyinin 1267/1989 sayılı kararıyla oluşturulan Yaptırımlar Komitesinden İmkander’in El Kaide ile bağlantılı örgütler listesine dahil edilmesini talep etti. Birleşik Krallık, Fransa ve Lüksemburg buna muhalefet ettiler [21]. Gerçekten de her ne kadar İmkander Kafkasya’da siyasi olarak El Kaide’yi desteklediğini savunuyorsa da, Rusya Batılıları askeri operasyonlara katılmalarına ikna edecek yeterli kanıtları ortaya koyamadı.
Bu iki STK, İHH silah sevkiyatı yapmak, İmkander de siyasi destek vermek suretiyle olmak üzere doğrudan suça bulaşmışlardır. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kurulan AKP’nin tarafından güçlü bir şekilde desteklenmektedirler.
Rus istihbarat raporu ne işe yarayacak?
Güvenlik Konseyinin Rus istihbarat raporunu incelemesi çok zayıf bir olasılıktır. Gizli servislerin işlevi konusu genelde gizli olarak değerlendirilir. Ne olursa olsun ABD, Güvenlik Konseyinin kararlarını ihlal ederken suçüstü yakalanan Türk müttefikleriyle ne yapmak niyetinde olduğunu belli etmelidir.
Bu istihbaratlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın El Kaide’nin para kasası Yasin el-Kadı [22] ile kişisel bağlarına ve IŞİD tarafından çalınan petrolün pazarlanmasında oğlu Bilal’in rolüne [23] ilişkin daha önce mevcut olan somut bilgilere ekleniyor.
Şüphe yok ki, Suriye’ye yönelik bir askeri işgal olasılığından söz eden Türk kuru sıkı kabadayılarının dikkat dağıtmaktadırlar. Ne olursa olsun, eğer Türkiye ile Rusya arasında bir savaş patlak verirse, bu istihbarat raporu, NATO sözleşmesinin 5nci maddesi uyarınca Ankara’nın NATO desteğinden yoksun olmasına yetecektir.
[1] Отчет России о текущей помощи Турции для Исламского Эмирата, основанный на оперативных данных », Сеть Вольтер, 18 Şubat 2016.
[2] « Flottille de la liberté : le détail que Netanyahu ignorait », yazan Thierry Meyssan, Réseau Voltaire Sitesi, 6 Haziran 2010.
[3] “Tinker raiders, Soldier, Spy”, Sunday World, 7 Kasım 2011.
[4] “Dublin man denies receiving funds from US to assist overthrow of Gadafy”, Mary Fitzgerald, Irish Times, 22 Kasım 2011.
[5] “Irish Libyans join rebels trying to oust Gadafy”, Paulo Nunes Dos Santos, Irish Times, 13 Ağustos 2011.
[6] İttifakın Napoli’de Alain Juppé’nin katılımıyla yapılan gizli bir toplantı sırasında kararlaştırılan görev emrine göre Mehdi el-Herati beni ortadan kaldırmak için Rixos’taki kargaşadan yararlanacaktı.
[7] «Comment les hommes d’Al-Qaida sont arrivés au pouvoir en Libye», par Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 6 septembre 2011.
[8] “Libyan-Irish commander resigns as deputy head of Tripoli military council”, Mary Fitzgerald, Irish Times, 11 Ekim 2011.
[9] XVIIInci yüzyılda, Rus Bakan Grigori Potemkin, İmparatoriçe II.Katerina’nın Kırım ziyareti sırasında, köylerin yoksulluğunu maskelemek için kaba mukavvadan lüks cepheler dikti. O dönemden beri, « Potemkin Köyü » deyimi propaganda amaçlı bir sanal yerin oluşturulması için kullanılıyor.
[10] «Islamistas libios se desplazan a Siria para «ayudar» a la revolución», por Daniel Iriarte, ABC (España) , Red Voltaire , 19 Aralık 2011.
[11] “Irish Syrian fighters pass on lessons of revolution”, Mary Fitzgerald, Irish Times, 1 Ağustos 2012.
[12] “Spymasters gather to discuss Syria”, David Ignatius, Washington Post, 19 Şubat 2014.
[13] « L’Ukraine et la Turquie créent une Brigade internationale islamique contre la Russie », Thierry Meyssan, Réseau Voltaire, 12 Ağustos 2015.
[14] Vatikan’ın devlet bakanı Kardinal Agostino Casaroli’nin Willy Brandt’ın bakış açısıyla sürdürdüğü Ostpolitk’i terk etmesi için Kutsal Makama baskı yapmak söz konusuydu.
[15] “Brotherhood ‘buying influence with arms’”, Sheera Frenkel, The Times, 14 Eylül 2012.
[16] «The role of Islamic charities in international terrorist recruitment and financing», Evan F. Kohlmann, Danish Institute for International Studies, 2006.
[17] “Turkey pays homage to Basayev”, IHH, 14 Temmuz 2006.
[18] « La police turque saisit une cargaison d’armes destinées à la Syrie », Réseau Voltaire, 2 Ocak 2014.
[19] « La Justice turque accuse l’IHH de liens avec Al-Qaïda », Réseau Voltaire, 15 Ocak 2014.
[20] «De "la Conférence Internationale sur le Caucase" à Istanbul», in «Le briefing d’A.K. Loukachevitch, porte-parole du Ministère des Affaires étrangères de la Russie, le 18 mai 2012».
[21] “Commentaire du Département de l’Information et de la Presse du Ministère des Affaires étrangères de la Russie sur une demande russe adressée au Comité des sanctions du Conseil de sécurité de l’ONU contre Al-Qaïda”, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı, 12 Eylül 2013.
[22] « Erdoğan recevait secrètement le banquier d’Al-Qaida »; “NATO’nun ebedi yedek gücü El-Kaide”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Francine Suzanne Yapar, Ayhan Aslan, El-Vatan (Suriye) , Réseau Voltaire Sitesi, 2 ve 9 Ocak 2014.
[23] « Le rôle de la famille Erdoğan au sein de Daesh », Réseau Voltaire, 26 juillet 2015; « La Russie expose les preuves du trafic de pétrole de Daesh via la Turquie », par Valentin Vasilescu, Traduction Avic, Réseau Voltaire, 3 décembre 2015.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter