ABD İçişleri Bakanı Rusya’ya yönelik olası bir deniz ablukasından söz etti. Öte yandan Valentin Vasilescu’nun da ortaya koyduğu gibi bu seçeneğin uygulanması mümkün değildir: Rus Ordusu, ABD Ordusunun yurtdışı görev gücü uçak gemilerini batırmayı başaracaktır. Denizdeki uçak gemileri için olsun, ya da 2006’da Hizbullah’ın Merkava tankları karşısında gördüğümüz gibi karada tanklar için olsun, büyük birlik ilkesi artık savaş alanlarında işe yaramıyor.
ABD İçişleri Bakanı (yani doğal mirastan sorumlu bakan) Ryan Zinke, Comsumer Energy etkinliği sırasında, Rusya’nın Devlet Başkanı Beşar Esad’ı desteklemek için Ortadoğu’da askeri uçaklar konuşlandırmasının gerekçesinin bu bölgedeki enerji pazarını kontrol etmek olduğunu açıkladı. Bu nedenle ABD Deniz Kuvvetleri askeri seçeneği değerlendirip, Ortadoğu pazarına yönelik Rus enerji kaynaklarını engellemek için Rusya’ya yönelik bir deniz ablukası oluşturmayı göze alabilir [1].
Ortadoğu’da, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Suriye, Irak ve İran devasa petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahiptirler. Bu ülkeler (Suriye hariç) enerji ihracatçısıdırlar. Rusya bu ülkeler grubuyla rekabet etmeyi aklına dahi getirmemektedir. Buna karşın, sorumluluk alanı Kuzey Atlantik olan ABD Deniz Kuvvetlerinin 2nci Filosu yakın zamanda yeniden faaliyete geçirilmişken, Rusya’ya yönelik bir deniz ablukası varsayımıyla ilgili Ryan Zinke’nin yaptığı açıklama oldukça yerindedir. 6ncı Filo’nun Akdeniz’de faaliyet göstermeye devam etmesinin nedeni nedir?
Bugünkü mevcut durumu daha iyi anlayabilmek için, Karadeniz’de daimi bir ABD filosunun oluşturulması için Romanya’nın NATO nezdinde gerçekleştirdiği ısrarlı yaklaşımları anımsamalıyız. Pentagon, Ryan Zinke’nin aksine, Rusya’nın Karadeniz ve Akdeniz’in tamamında hedeflerini savunma yeteneğini kabul ettiği için bu, bugün itibariyle imkansızdır. Rusya’nın Beşar Esad saflarında Suriye seferine katılmasının stratejik hedefi de buydu, yani: Rus hava ve deniz üslerini kurmak, Akdeniz’in kullanılmasını güvence altına almak, sağlam bir hava savunma ve elektronik karıştırma şemsiyesiyle deniz güçlerinin korunmasını sağlamak ve son olarak Karadeniz Filosunu Akdeniz Filosuna dönüştürmek [2].
ABD, Rusya’ya karşı abluka uygulayabilmek için uçak ve helikopter gemileri çevresinde yapılanan sefer görev güçleri oluşturdu. Ruslar, uçaklardan fırlatılan gemisavar füzeleriyle birleşik yeni strateji kapsamında, bu görev güçlerini Cebelitarık Boğazını geçer geçmez vurabilirler. Ruslar gemilerden ya da denizaltılardan fırlatılan gemisavar füzeleriyle, İtalya’nın Güneyindeki ABD görev güçlerini vurabilir. Bu hedefler, uçak gemilerinde bulunan uçaklar kalkmaya fırsat bulamayacak şekilde seçileceklerdir (bir F-18 kalkış yaptığı uçak gemisine ancak 720 km mesafedeki hedefleri vurabilir). Normal şartlarda ABD uçak gemilerindeki F-18’ler, Kırım ve Karadeniz’in Rus kıyılarına yönelik görevler için ancak Ege Denizinin Kuzeyine vardıklarında havalanabilmektedirler.
Bugüne kadar Rusların kıyıdaki bataryaları, deniz kuvvetlerine bağlı uçaklar, gemiler ve taarruz denizaltıları, ABD’lilerin AGM-84 Harpoon gemiden-gemiye füzeleriyle eşdeğer 300 km menzilli Kh-35 sübsonik füzeleriyle donatılmışlardı. Karadeniz Filosuna komuta eden Rusya Federasyonu Güney Stratejik Komutanlığı, 2018 başında Kh-47M2 Kinzhal gemisavar füzeleriyle donatılmış 10 MİG-31 BP’den oluşan bir filoyu faal duruma getirdi. 9K720 İskender’in karadaki sürümünden türetilen iki kademeli füze, 2 000 km menzil ve Mach 10 (12 250 km/s) hızına ve azami 40 000 ila 50 000 m seyir irtifasına sahiptir. İskender 2 ila 6 metre gibi çok düşük bir farkla hedefi vurma ve hedefe yönelirken GPS koordinatlarını depolayabilme yeteneğine sahip olan havadan fırlatılan bir sürüme sahip olduğu için tercih edilmiştir.
Bu parametrelere ulaşmak için, Kinzhal, kızağında 7 t’luk bir nesne taşıyabilen bir uçaktan fırlatılmaktadır. Ayrıca uçağın füzeyi fırlatabilmesi için süpersonik olması ve 13 000 ile 15 000 metre irtifaya kadar yükselebilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla da Kh-47M2 Kinzhal’ın fırlatılmasına imkan veren uçaklar, MİG-31 ve Rus süpersonik bombardıman uçakları Tu-22 M3 ve Tu-160’tır. Bu üç uçak tipinin uçabildiği azami uçuş mesafesi, havada ikmale gerek olmaksızın gizlice Rusya’dan Suriye’ye konuşlanmalarına imkan vermektedir.
Fırlatma sırasında uçak, Kinzhal füzesine Glonass (GPS’in Rusya’daki eşdeğeri) uydu sistemi tarafından elde edilen hedefe ait koordinatları aktarmaktadır. Eğer hedef sabit ise, füze bu koordinatlarla ilgili olarak yer ile temas kuracaktır. Eğer hedef hareketli ise (savaş gemisi), sisteme ait üç tür algılayıcı hedefin son konumundan itibaren arayışa geçmektedir ve hedef bir kez tanımlandıktan sonra füze taarruz manevralarına girişmektedir. İskender’in aksine Kinzhal, bir uçak gemisini diğer tüm hedeflerden ayırt etmesini sağlayan verileri hafızasında tutmaktadır. Kinzhal 47M2’nin hedefine varana kadar uçuşu 15 dakika kadar sürmektedir, ki bu süre içerisinde başlangıçtaki Glonass koordinatlarına göre 10 km’den fazla yer değiştirememektedir. Fırlatma sırasında füzenin bağımsız algılayıcıları, uçak gemisinin başlangıç Glonass koordinatları çevresindeki 50 km’lik bir bölgeyi kapsamaktadır.
Karadaki MİM-104 Patriot sistemi gibi, RİM-67 SM-2ER deniz hava savunma sistemlerinin irtifa tavanı 30 000 ila 33 000 metre arasındadır. Kinzhal bu eşiğin altında kaldığında, SM-2ER Rus füzesi hedefi vurana dek etkin olabilmektedir. Hedefe 50 km kala Kinzhal bu irtifanın altına düştüğü için radarlara yakalanması çok zordur ve müsait zaman hipersonik hızı nedeniyle 60 saniye olarak oldukça kısadır.
Bunun dışında, ABD uçak gemisinin hava savunma füzelerini yöneten radar operatörü Kinzhal füzesini etrafına yaydığı 20 sahte hedef arasından ayırt edemez. Dolayısıyla bir Kinzhal füzesini vurmak için 20’den fazla hava savunma füzesi fırlatmak gerekir ki bir batarya bu kadar kısa bir sürede değişik türde ancak 8 ila 12 füze fırlatabilir.
Görev gücü halindeki uçak gemilerine eşlik eden ABD destroyer ve kruvaziyerlerinde bulunan AEGIS deniz savunma sistemleri ve Polonya ve Romanya’daki balistik füze kalkanları SM-3 block IIA ve IB füzelerini kullanmaktadır. Bunlar 80 ila 150 km arasındaki irtifalarda uçan balistik füzeleri önlemek için tasarlanmışlardır. 80 km’nin altındaki irtifada, kinetik koruma sistemi karşısında hassasiyetlerini kaybetmektedirler ve yönlendirme algılayıcıları artık hiçbir hedefi algılayamaz hale gelir.
Rus gemileri, denizaltıları ve süpersonik bombardıman uçakları bir başka hipersonik füze olan 3M22 Zirkon ile donatılmışlardır. Zirkon 1 000 km menzilli ve 40 000 m seyir irtifasında Mach 8 (9 800 km/s) hızında uçabilen ve hedefe yaklaşırken manevra yapabilme yeteneğine sahip bir füzedir. Kinzhal ile olan farkı, Zirkon’un hava ve kerosen ile çalışan scramjet tipi bir motora sahip olmasıdır. Zirkon füzeleri gemilerde 128 adet fırlatma hücresine sahip olan ABD’ye ait MK-41 sisteminin benzeri yeni model 3S-14-11442M evrensel dikey rampalarına yerleştirilmektedir. Hipersonik gemisavar füzelerinin, çoğunlukla sübsonik olan mevcut havadan-gemiye ve gemiden-gemiye füzelere göre 50 misli daha yüksek bir kinetik enerji etkisinin olduğunun altını çizmemizde yarar vardır.
3M22 Zirkon hipersonik gemiden-gemiye füzesiyle paralel olarak, 300 km menzilli ve Mach 7 hızına sahip BrahMos II adında bir sürümü de vardır. Hindistan Savunma Sanayi Bakanlığı Araştırma Bölümü ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı Sanayi Grubu (NPO Maşinostroeyenia) 2000 yılında, BrahMos Aerospace Private Limited adında bir ortak girişim kurdular. BrahMos, Hindistan’daki Brahmaputra ve Rusya’daki Moskova olmak üzere iki nehir isminin birleşimidir.
BrahMos II, ilki Mach 2,8 ila 3 arasında hıza sahip ramjet motorlu BrahMos I olan BrahMos dizisinin ikinci seyir füzesi tipidir ve Hindistan deniz, hava ve kara birliklerinin kullanımına girmiştir. BrahMos I, Rus Ordusunun envanterinde olan gemiden-gemiye, denizden-karaya ve havadan-denize Yakhont (Onyx-800 P) füzesinin farklı bir sürümüdür. BrahMos I/II füzesinin menzili 300 km ile sınırlıydı, çünkü Rusya, diğer ülkelerin 300 km’den fazla menzile sahip füze geliştirmelerine yardımcı olmasını yasaklayan uluslararası füze teknolojileri denetim rejimine tabidir.
Scramjet (süpersonik yanmalı ramjet tahrik sistemine sahip) motorunun geçmişi, Baranov ve Jukovski havacılık ve uzay tasarım ekiplerinin, « Kholod » tasarım ve geliştirme projesine yoğunlaştıkları 1979 yılına uzanmaktadır. Motoru 1,2 m uzunluğunda, 40 cm çapında, 180 kg ağırlığındaydı (ayrıca 45 kg’lık bir yakıt deposu) ve 500 ila 800 kg/kuvvet itme sağlayan hava ve sıvı hidrojenle çalışabiliyordu.
Sovyet ekonomisinin 1991’de çöküşte olmasına karşın Kholod scramjet motoru deneme programlarını tamamlamıştır. Kholod, uzun menzilli S-200 (5B28) tipi uçaksavar füzelerine monte edilmiş ve füze Kholod motorunu Mach 3 hızında (3 600 km/saat) 20 km irtifaya kadar yükseltmiştir. Motorun ve taşıyıcı füzenin ayrılmasından sonra, Kholod’un motoru 77 saniye daha çalışmaya devam etmiş ve Mach 6,5 (7 966 km/s) hızına yükselerek 35 km irtifaya kadar yükselmiştir.
NASA 1994 yılında, Voronej’deki Khimavtomatii araştırma merkezinin 101. Bölümü tarafından tasarlanan ve geliştirilen motordan daha büyük bir scramjet motorunun (58L) geliştirildiği Kholod programına katılmıştır. NASA başlangıçta verdiği güzel sözlere karşın, füzenin denemelerini ancak 12 Şubat 1998’de, « 58L » motoru 27,1 km irtifa ve Mach 6,41-6,47 hızına ulaştığında mali olarak desteklemiştir. ABD projeyle ilgili tüm belgeleri aldıktan sonra, programdan geri çekilmiş ve scramjet motoru tahrikli muhtemelen Kholod’tan kopyalanan kendi araçlarını (X-43a) tasarlamış ve uçuş denemesini gerçekleştirmiştir.
2003’te, B-52 bombardıman uçağından fırlatılan ikinci prototip X-43A, US Pegasus füzesiyle hızlandırılmıştır. X-43A’nın sıvı hidrojen yakıtlı motoru 10 saniye boyunca çalışmış ve Mach 7 hızına ulaşmıştır. Kasım 2004’te X-43A Mach 9,8 hızına ulaşmış, ardından ABD Ordusu bu tür bir silahın geleceğinin olmadığı değerlendirmesinde bulunmuş ve programın finansmanı askıya alınmıştır. İşin gülünç yanı Rusların, BrahMos-I/II projesi kapsamındaki araştırmalara devam etmek ve projeyi tamamlamak için Hintlilerden bir milyar dolara yakın para almış olmasıdır.
Rusya 1998’dan beri, « İGLA » olarak adlandırılan gizli program kapsamında Aktubinsk’teki poligondan daha çok aerodinamik tünellerde scramjet motorlu bu aygıtları tasarlamayı ve test etmeyi sürdürmüştür. 3 m uzunluğunda, 600 kg ağırlığındaki ilk model (GLL-PA-02) 2005 yılında gerçekleştirdiği uçuşta Mach 6 hızına ve 27 km irtifaya ulaşmıştır. Ardından gelen 8 m uzunluk ve 3,8 t ağırlığındaki GLL-31, Mach 9 hızına erişmiştir. Bir hava platformundan fırlatılmak üzere tasarlanan bu türdeki son aygıt olan GLL-8 (GLL-VK), 8 m uzunluğunda, 2,2 t ağırlığında ve 15 ila 70 km irtifada Mach 15 hızında uçabilmektedir.
Nükleer başlıklı manevra kabiliyetine sahip Avanguard hipersonik füzesinin aynı tür scramjet motoruyla donatılacağını tahmin ediyoruz. Mach 20 (24 500 km/s) hızında atmosfere yeniden girişinden sonra Avanguard diğer tüm balistik füzelerden farklı bir şekilde hareket etmektedir ve yükselme, yatay uçma ve yön değişiklikleri gerçekleştirme yeteneğine sahip olduğu için onu vurmak olanaksızdır.
Devlet Başkanı Putin tarafından 1 Mart 2018’de Parlamento konuşması sırasında sunumu yapılan Avanguard hipersonik füzesinin simülasyonu.
[1] “Ryan Zinke: Naval blockade is an option for dealing with Russia”, by John Siciliano, Washington Examiner, September 28, 2018
[2] Bu daha XVIIInci yüzyılda Çariçe II. Katerina’nın da savaş amacıydı. Dolaysıyla, Atlantikçi propagandanın yaptığı gibi Rusya’nın Suriye’ye verdiği desteği, iki ülkenin siyasi rejimleri arasında var olduğu iddia edilen benzerliklerden hareketle yorumlamak anlamsızdır. Yazıişlerinin notu.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter