Bu hafta Beyaz Saray’ın yayınladığı Peace to Prosperity adlı belge niteliği itibariyle değerlendirilmelidir: bir nihai barış planı değil, yeni temeller üzerinde çalışma önerisi söz konusudur. Thierry Meyssan’a göre, bu proje protesto edilmek yerine, incelenmelidir. Üç çeyrek yüzyıldır çürüyen bir durumu aşmak için fırsat sunmaktadır.
1899’da Lahey konferansında uluslararası hukukun temelleri oluşturulduğunda, tahkim yoluyla devletler arasındaki savaşların önlenmesi söz konusuydu. İngiliz İmparatorluğu manda yönetimi altındaki Filistin’i sömürgeleştirdiğinde ve Arap-İsrail çatışması patlak verdiğinde kimse uluslararası hukuka başvurmadı çünkü ne bir Filistin, ne de bir Yahudi devleti vardı. Bu yüzden, yanılarak değişmez olduğunu düşündüğümüz tutarsız kurallar uyduruldu.
Filistin bölünme planı sırasında Suriye de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletlerin kurucu devletlerinin geliştirdiği ilkeler her iki tarafça da reddedildi. Yişuv tek taraflı olarak İsrail Devletini ilan edip hemen büyük bir etnik temizlik (Nakba) gerçekleştirdiğinde, BM yeni devleti tanıdı, ancak sahadaki gerçeği tespit etmesi için Kont Folke Bernadotte’u gönderdi. Kont, İsrail’in suçlarını tespit eder, Yişuv’a ayrılan bölgenin üçte ikisi ile sınırlandırılmasını savundu, ancak New York’a raporunu teslim edemeden, İzak Şamir Lehi tarafından öldürüldü. 700’den fazla Genel Kurul ve 100’den fazla Güvenlik Konseyi kararından sonra anlaşmazlık daha da derinleşti ve hiçbir çözüm görünmemektedir.
Başkan Trump, görev süresinin bitiminden önce dairenin dörtte birini çözebileceğini hayal etmişti. Seçilir seçilmez, sadece yeni Dünyanın bir işadamı iken, yanılgıya düşülerek İsrail yanlısı olarak kabul edildi.
Şu tespitten hareket ediyordu:
– İsrail 1948’de kendine hak gördüğü toprakları etnik olarak temizledi. Girdiği 1967 savaşını kazandı.
– Filistinliler 1970’te Ürdün, 1973’te İsrail, 1975’te Lübnan, 1990’da Kuveyt ve 2012’de Suriye’de savaştı ve bunların hepsini kaybetti.
Ancak iki grup da eylemlerinin sonuçlarını kabul etmeye niyetli değildir.
Tartışma, Madrid süreci tarafından marjinalleştirilmeyi reddeden Yaser Arafat’ın, Araplar ve Yahudiler arasındaki eşitliğe dayanan ikili uluslu devlet projesini terk etmesi ve Oslo mutabakatlarını imzalayarak 1948 tarihli paylaşım planını ihlal etmesiyle yanlış yorumlanmaktadır. Güney Afrika apartheid rejiminin eski müttefiki İzak Rabin tarafından hayal edilen « iki devletli çözüm » ilkesi, Başkan Jimmy Carter’ın « İsrail apartheid’i » olarak adlandırdığı şeyin uzantısı olan Filistinli bantustanların yaratılmasıdır.
Dolayısıyla Trump iki yıldır sessizce uygulattırdığı bir barış planı tasarladı.
– 6 Aralık 2017’de, Filistin yönetiminin Ramallah’tan Doğu Kudüs’e taşınacağını boş yere umarak, sınırlarını belirtmeden Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı.
– Uluslararası toplumun mevcut durumu finanse etmesine son vermek için ABD’nin UNRWA’ya verdiği mali desteği çekti. Bu da Filistin yönetiminin öfkesine ve Ramallah ile Washington arasındaki diplomatik ilişkilerin kopmasına neden oldu.
– Kızılderililerin toprağını çalan bir halkın mirasçısı olarak, Şam’la müzakere etmeyi umarak sadece 193 devletin kınamasını sağlayarak, İsrail’in Suriye’nin Golan’ın bölgesini fethini tanıdı.
– İsrail ile Hamas arasında gizlice müzakere ederek Gazze’deki memurların maaşlarının Katar tarafından ödenmesini sağladı.
Beyaz Saray tarafından bu hafta yayınlanan belge, her iki tarafın da desteğine sahip olmadığı için yazarları tarafından uygulanamaz olarak sunulmaktadır (sayfa 10). Dört yıllık bir süreç öngörüyor, yani bir sonraki ABD başkanlığı görev süresi döneminde. Dolayısıyla nihai bir barış planı değil, ABD seçimlerinde kullanılmaya yönelik bir belge söz konusudur.
Bu oldubitti karşısında sızlanmak ve bunu kınamak yerine, özellikle İsrail’in Golan üzerindeki egemenliğini reddettiğimiz için Beyaz Saray’ın nereye varmak istediğini anlamamız gerekir.
Donald Trump, çok daha azını başarmak, ancak barışı sağlamak için masaya kabul edilemez bir plan hazırlamış bir iş adamıdır. Kızılderililerle savaş yerine müzakereyi ikame eden Başkan Andrew Jackson’ın izinden gitmektedir. Kuşkusuz, Cherokee’ler ile imzaladığı anlaşma kendi ordusu tarafından sabote edilmiş ve acımasız Gözyaşı Vadisi serüveniyle sonlanmıştır. Ancak bugün Cherokee’ler, Avrupa göçü karşısında olduğu gibi varlığını sürdürmeyi başarabilen tek Amerikalı halktır.
Bu belgenin yayınlanması, aynı zamanda Binyamin Netanyahu’nun baş aşağı düştüğü bir tuzaktı. İsrail Başbakanı, gecikmeden rakibi General Beny Gantz’ı gölgede bırakacak şekilde plandan ötürü abartılı bir şekilde sevindi. Ancak işler beklediği gibi gelişmedi. Gizlice plana katılmasına rağmen Katar dahil Arap Birliği üyesi tüm ülkeler planı reddetti. İsrail’in Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Umman’a dayanarak Arap cephesini yarma çabaları boşa çıktı.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter