Her büyük salgın, her zaman nüfusu yok ederek olmasa da, isyanlar ve siyasi rejim değişikliklerine yol açarak tarihin akışını değiştirmiştir. Panik sonucunda düşünme yeteneğimizi yitiriyor ve toplu olarak hayvanlar gibi hareket ediyoruz. Birçok toplum böylesi dönemlerde aldıkları ahmakça kararlar sonrasında ayakta kalmayı becerememiştir.
Tarihsel olarak, ulusal ekonomileri sarsan büyük salgınların neredeyse tamamını çok sayıda yönetimin devrilmesi süreci izlemiştir. Yol açacağı ölümlerin sayısına bakılmaksızın Covid-19’un bu kuralı bozmayacağı anlaşılıyor. Hemen hemen dünyanın her yerindeki siyasi liderlerin, sadece vatandaşlarına ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını göstermek için, gereksiz olduğunu bildikleri kararlar almalarının nedeni budur.
Sosyal psikoloji, korkunun tehlikeyle değil ama onu değerlendiremememiz ya da denetleyemememizle orantılı olduğunu ortaya koymaktadır.
Kimsenin kaç kişiyi öldüreceğini kestiremediği bilinmeyen bir hastalık ortaya çıktığında, bilim onu her şeyden şüphe ederek tanımaya çalışır. Siyasi yetkililer ise araştırmacılardan daha fazla bilgiye sahip olmadan kararlar almak durumundadırlar. Bu nedenle bazıları geçmişte bilime katkıda bulunanları çevresinde toplamakta, onları henüz bilmedikleri bir şeyin « uzmanı » olarak adlandırmakta ve izledikleri siyaset hakkında övgüler düzmeleri için kullanmaktadırlar. Onlar için amaç hayat kurtarmak değil, iktidarlarını korumak üzere hareket etmektir.
Eve Kapatma
Medyalar, vatandaşlarını kendi yöneticilerinin diğerleriyle aynı önlemleri aldığına ve bu nedenle gevşeklikle suçlanamayacakları konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. 3 milyar insanın eş zamanlı olarak tıbbi nedenlerle eve kapatıldıklarını iddia ederek asıl sorunu gizlemektedirler. Bu, birinden çok farklı olan durumları birbirine karıştırıp aynı görmek ve hedefleri konusunda yalan söylemektir.
« Kapatma » deyimi bugün aynı zamanda aşağıdakileri ifade etmek için kullanılmaktadır:
– Karantina. Yani, hastalık kaynaklarının ülkeye girmesine izin vermeyeceklerinden emin olana kadar, gümrük tarafından bir kapalı alanda, genellikle de bir teknede kapalı tutulmasıdır. Bu önlem, 1374 yılında Milano Dükü tarafından icat edilmiştir. Bu önlemi Şubat ayında Diamond Princess gemisine karşı Japonya kullanmıştır.
– Karantina kuşağı. Hastalık bulunan bir komşu ülkenin veya bir grup hasta insanın, hastalığı nüfusun geri kalanına yaymamaları için tecrit edilmesidir. Böylece sağlıklı insanlar hasta olanlar tarafından enfekte edilme riski altındadır. 17. yüzyılda İtalya ve İspanya, insanların tecritten kurtulmaya teşebbüs etmesi durumunda ateş etme yetkisiyle ordularına hasta insan topluluklarını tecrit ettirmişti. Aynı yöntemi Çin, Hubei halkı için kullanmıştır.
– Risk altındaki kişilerin eve hapsedilmesi. Bir vatandaş kategorisinin potansiyel olarak hasta olarak belirlenmesi ve hastalık kapmaması ya da başkalarına hastalık bulaştırmaması için nüfusun geri kalanıyla görüşmesinin yasaklanmasıdır. Örneğin Fransa, yaşlılara özel kurumlara insanların girişini ve kurum sakinlerinin dışarıya çıkışını yasaklayarak bu yönteme başvurmuştur.
– Bütün nüfusun ayrım gözetmeksizin evlere kapatılması. Bu önlem bulaşıcı hastalık uzman hekimleri tarafından değil, hastaneleri kısa süre içerisinde kitlesel bir hasta akımıyla iş göremez duruma getirmemek için salgın hastalık uzmanı istatistikçiler tarafından talep edilmiştir. Bunun tarihte bir benzeri yoktur.
Sadece bir hastalığın bir bölgeye bulaşmasını önlemeye yönelik önlemler, 1919’da Yeni Zelanda’ya ait Samoa’ları harap eden İspanyol gribine karşı kendini koruyan ABD’ye ait Samoa Adalarında olduğu gibi, kimi zaman başarılı sonuçlar vermiştir. Bununla birlikte, hastalık bir kez orada olduktan sonra bir sınırın kapatılması anlamsızdır.
Öte yandan, bir salgını yavaşlatmak için alınan önlemler ölüm oranını düşürmeyi başaramamıştır. Daha da kötüsü, hastalığın yayılımını zamana yayarak, en az 18 aylık hazırlık süreci gerektiren bir aşının çoklu kullanıma hazır hale getirilmesine kadar, halkı bir ikinci ve sonra üçüncü bulaşma dalgasına karşı savunmasız hale getirmektedir. Buna karşın ev hapsine alınmayı reddeden halklar, zaman içerisinde yeni bulaşma dalgaları sırasında onları koruyan bir grup bağışıklığı kazanırlar. Hakim söylemin aksine, mevcut eve kapatma biçimlerinin uzun vadede ölüm sayısını önemli ölçüde artırması olasıdır. Güney Kore veya İsveç gibi bazı ülkeler bu önlemleri kullanmadığında, yeni bulaşma dalgaları ortaya çıktığında sonuçları karşılaştırmak mümkün olacaktır. Bu durumda siyasi liderlerin aşırı tedbirci politikası geri tepebilecektir.
Uygarlığın gözden düşmesi
Birbirimizden korkarsak birlikte yaşamamız mümkün değildir. Uygarlık güvensizlik üzerinde temellendirilemez. Bu nedenle, örneğin, ölüm döşeğindeki insanlara eşlik edilmesinin yasaklanması insani olarak kabul edilebilir bir şey değildir. Geçerli bir sebep olmaksızın özgürlüğümüzden yoksun bırakılmamızı kabul edemeyiz.
Birleşik Krallık’tan Rusya’ya, Avrupa kıtasındaki tüm devletler tarafından imzalanan 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, « bulaşıcı bir hastalığı yayması muhtemel bir kişinin yasal olarak tutuklanmasına » izin vermektedir (madde 5e), ama hastaların hastanelere yığılmasını yönetmek için değil.
Avrupa Birliği Sözleşmeleri, « kişilerin dolaşım hakkı »nın AB kimliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu belirterek çıtayı daha da yükseltmektedir. Aslında, birkaç üye ülke uluslarüstü devletin dağılması sürecini başlatarak kendilerini bu temel kuraldan muaf kılmışlardır.
Bazı hükümetler yurttaşlarını düşmana dönüştürmeyi seçmiştir. Bunu yaparken, aynı şekilde onların gözünde düşman haline geldiği için devletin de meşruluğunu kaybetmesine yol açmaktadırlar.
Fransa’da Paris Emniyet Müdürü Didier Lallement, bugün yoğun bakımda olan kişilerin dün eve kapanma emirlerini ihlal edenler olduğunu söyledi.
Bundan önce de başka bir kıtada, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, polisine kararını değiştirmeden önce eve kapanma kurallarını çiğnemeye çalışan vatandaşların « silahla vurularak öldürülmesini » emretti.
Her ne kadar herkes bugün yürütülen siyasetin olağanüstü ekonomik maliyetinin ve güçlü olmayan insanlar üzerindeki yıkıcı psikolojik etkisinin bilincindeyse de, çok az insan gelecekte çıkacak siyasi faturanın farkındadır.
Plasebo önlemleri
Yeni hastalık hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan tıbbi ve siyasi yetkililer, vatandaşlarının moralini korumak için plasebo önlemleri önermektedir.
17. yüzyılda, veba doktorları, nane, kafur vb. çeşitli tütsülerin solunmasına imkan veren, keten, deri veya mumlu tuval karışımından oluşan uzun burunlu bir maske takıyorlardı. Fransa Kralının doktoru tarafından icat edilen bu maske, tüm Avrupa’ya yayıldı. Bugün de yine bazı doktorlar koronavirüse karşı cerrah maskeleriyle birlikte plastik veya kauçuktan mamul giysiler giymektedir. Bu maskelerin halk tarafından yaygın olarak kullanılması, 1918’de Japonya’da İspanyol gribi salgını sırasında başladı. Batılı cerrahlar gibi gülünç bir şekilde giydirilerek halka yeniden güven aşılandı. Bu uygulama yavaş yavaş Asya’da yerleşti ve 2020’deki Covid-19 salgını dolayısıyla dünyanın geri kalanında yaygınlaştı. Bununla birlikte, ne veba doktorlarının kostümünün, ne de herkese yönelik cerrah maskelerinin ve özel giysilerin bir salgın karşısında etkili olduğu kanıtlanamadı.
Ne olursa olsun, Çinli tıp yetkilileri ve ardından da dünyadaki siyasi liderler, hastalığa karşı korunmak için bir cerrah giysisinin kullanılmasını tavsiye ederek, bugün kimsenin çözemeyeceği bir soruna karşı çözüm önermektedir. Önemli olan önlemek değil, hatta daha da ötesi tedavi etmek değil, harekete geçmektir.
Bizimle iletişimde kalınız
Bizi sosyal ağlardan takip ediniz
Subscribe to weekly newsletter