Bazı gazetelerin iddiasına göre "Mayıs 2010 senesinde Erdoğan’ın, MİT’nin başına sağ kolunu getirmesi, Türkiye’nin Amerika-sız politikasının başlangıcı olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Bu politika ise kısaca şöyle özetlenebilir: Bir zamanlar Pentagon’la bağlantı kurmuş olan üst düzey yetkilileri tutuklamak ve mahkum etmek (Ergenekon davası), Müslüman Kardeşleri ve Arap Baharı’nı desteklemek, Suriye’deki iç karışıklığı Suriye’yi bölmek ve bir Kürt Devleti inşa etmek için kullanmaya çalışmak."

"Fakat aynı gazeteler, Hakan Fidan’ın Recep Tayyip Erdoğan’a değil de Abdullah Gül’e benzediğini unuttular. Abdullah Gül, Erdoğan’ın aksine kendisine rehber olarak Müslüman Kardeşler’i değil Fethullah Gülen hareketini görmektedir. Bu gazeteler Hakan Fidan’ın Gülen hareketi ile yakın ilişki içerisinde bulunduğundan bahsedemedi. Yine benzer bir hata yapılarak Fidan’ın geçmişi, sanki bir anda Türk gizli istihbarat servisinin başına geçirilmiş gibi, Wall Street Journal’daki araştırmacılar tarafından görmezden gelindi. Gazete, Fidan’ın daha çok İsrail’in suçlamalarına dayanan UAEK’de (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu) çalışırken İran’la işbirliği yaptığı bilgilerini hatırlatma yolunu seçti. Fakat şunu da unutmamak lazım ki Fidan, MİT’nin başına Mavi Marmara olaylarının gerçekleşmesinden 3 gün önce yaşanan olayları denetlemek amacıyla atandı.

Biz bu çekişmeli durumu (genel havanın) tersine yorumluyoruz: Bir ay önce Türkiye’yle Amerika’nın çıkarları herhangi bir noktada çarpışmadı. Buna karşılık her şey, Washington’dan gelen bir dizi emrin sonucu olarak gerçekleşti."

Yani "Suriye’de (Türkiye’nin) bir Kürt devleti inşa etme girişimi, Pentagon’un, 2006 yılında Ralph Peters’ın yayınladığı haritaya göre, Suriye’yi çeşitli devletlere bölmek isteme niyetiyle de örtüşüyor. 2009 yılında Oslo’daki gizli görüşmelerde PKK ile bir araya gelen Türkiye’nin bu konu üzerindeki en tecrübeli en uzman ismi.

Buna ek olarak Türk politikasının yönünü değiştirmesi, 2010 yılında Hakan Fidan’ın MİT’in başına getirilmesiyle başlamadı. Bahsi geçen dönüşüm, 2011 yılında, Libya’daki savaş esnasında gerçekleşti. O dönemde Ankara, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın baskısı altındaydı ve Amerika’yla Müslüman Kardeşler arasında imzalanan antlaşmanın kendileri açısından ne tür avantajlar getirebileceğinin de farkındaydı[...]"

"Aslında gerçek problem, başka bir yerde karşımıza çıkıyor: Mücahidlerin desteklenmesi. Suriye’deki savaş ilk çıktığında operasyonlar, Katar tarafından finanse edildi ve Türkiye’deki İncirlik hava üssünde NATO tarafından koordine edildi. O zaman konuyla ilgili hiç kimsenin şikayeti yoktu. Fakat Rusya ve Amerika kimyasal silahlarla ilgili krizde bir uzlaşıya vardığı andan itibaren Amerika Birleşik Devletleri Suriye’deki bataklıktan elini çekti. Fakat Türkiye ve Suudi Arabistan bu oyunu oynamaya devam ediyor. İşte bu sebeple Wall Street Journal’de kaleme alınan söz konusu makale, Erdoğan ve Fidan için bir uyarı olarak algılanmalı. Şu an için Suriye’de kazanan bir taraf yok. Suud ve Türkiye’nin sonucu ne olursa olsun, iç politikaları açısından bu yoldan dönmeleri gerekiyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmalarda bulunmuş ve Kosova savaşı sırasında NATO’nun istihbarat servisinde görev almış birisi olarak Hakan Fidan bu mesajı gerektiği şekilde anlamalıdır."

Kaynak
Isra Haber