İran Cumhurbaşkanı Şeyh Hasan Ruhani, İsrail’in ezeli ortağıdır. İran’a, Pehlevi hanedanlığı döneminde sahip olduğu « bölgenin jandarması » rolünü yeniden kazandırmayı planlıyor.

Şeyh Hasan Ruhani hükümeti, Devrim Muhafızları’na karşı derin bir düşmanlık beslemektedir. Devrim Muhafızları onun emri altında değildir ve doğrudan Yüce Rehber Ayetullah Ali Hamaney’e bağlıdır.

Cumhurbaşkanı Ruhani’nin projesi: kapitalizm ve bölgesel emperyalizm

Şeyh Ruhani, Ayetullah Hamaney gibi Şii din adamları sınıfından gelmektedir, ancak asker olan Devrim Muhafızları öyle değildir.

Devrim Muhafızları, İmam Ruhullah Humeyni’nin takipçileridir. Onun anti-emperyalist devrimini ihraç etmeyi ve dünyayı, ülkelerinin çok acı çektiği Anglosakson imparatorluğundan (ABD + İngiltere + İsrail) kurtarmayı amaçlamaktadır. İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına bağlı olan ve yalnızca ülkeyi savunmayı amaçlayan İran düzenli ordusuyla hiçbir bağlantıları yoktur.

Şeyh Ruhani, Irak’ın Amerika Birleşik Devletleri adına ülkesine karşı ilan ettiği uzun savaş sırasında bir parlamenterdi. Lübnan’daki ABD’li rehinelerin serbest bırakılmasını karşılığında ABD silahlarının alınması konusunda Washington’a baskı yaptı. Daha sonra İsrail, ülkesini güçlü bir şekilde silahlandırması için onunla temasa geçti. Bu oyuna akıl hocası, Parlamento Başkanı Hocatülislam Ekber Haşimi Rafsancani’yi de dahil eden oydu. İkisi birlikte Nikaragualı devrimcilerin felaketine yol açan ve zaten çok zengin olan Rafsancani’nin servetine servet katan İran-Kontra silah ticaretini birlikte örgütlediler.

Çok daha sonra, Umman’da Amerika Birleşik Devletleri ile yapılacak yeni bir gizli müzakerede Ayetullah Hamaney tarafından Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın yerini almak üzere seçildi. Bu seçim kampanyası sırasında, kendini yeni doğmakta olan mali kapitalizmin destekçisi olarak ortaya koydu ve İran’ın, Lübnan Hizbullah’ı gibi Şii de olsalar, yabancı devrimcileri mali olarak desteklemeyi bırakması gerektiğini ilan etti. Bunu yaparken Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’e güvence vermiş oluyordu.

Seçildikten sonra, Rehber Ayetullah Hamaney’in talimatıyla hemen Washington ile müzakere etti. Anglosakson imparatorluğunun Şah Rıza Pehlevi’ye (daha sonra Saddam Hüseyin’in Irak’ına ve ardından da Suudi Arabistan’a) atfettiği « bölgenin jandarması » rolünü yeniden kazanmak arzusundaydı. Bu hedef, İmam Humeyni’nin mirasıyla tamamen çeliştiği için, iki devlet kamuoyuna müzakereleri İran’ın nükleer programını sona erdirme amaçlı olarak sundu. Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi üyelerini ve Almanya’yı Cenevre’deki toplantılara dahil ettiler ve bu da kısa süre içerisinde bir nükleer anlaşmayla sonuçlandı (2013). Almanya, Çin, Fransa, Birleşik Krallık ve Rusya buna şaşırmadılar çünkü hepsi İran’ın 1988’den beri kitle imha silahları konusundaki tüm araştırmalarına son verdiğini biliyorlardı. Sonra Tahran ve Washington arasındaki ikili görüşmelerin sürdürülmesi için bir yıllık aradan yararlanıldı. Hasan Ruhani, bu dönemde büyükelçisini ve ödeneklerini Suriye’den sessizce geri çekti. NATO ve cihatçılara karşı burada sadece Devrim Muhafızları kaldı. Sonuç olarak 5 + 1 ile müzakere edilen anlaşma 14 Temmuz 2015’te Viyana’da kamuoyu önünde imzalandı.

Bu süreçte Şeyh Ruhani, Rusya’nın çıkarlarına aykırı bir şekilde, İran gazını Avrupa’ya ihraç etmek üzere Avusturya ile bir mutabakata vardı. Ancak bu mutabakat hiçbir zaman uygulamaya konulamadı.

Hasan Ruhani, ancak 2017’deki ikinci cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında planını açıkladı: Safevi imparatorluğunu yeniden kurmak. Bunu kendisine bağlı bir düşünce kuruluşunun yayınında açıklayarak hala ihtiyatlı davranmakla birlikte, İmam Humeyni’nin söylemini kullanarak kendini ifade etmeyi sürdürmektedir. Safevi İmparatorluğu Şii dini etrafında inşa edilmişti. « Büyük İran », Devrim Rehberinin yetkisi altında, Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan topraklarını kapsayacaktır.

Cumhurbaşkanı Ruhani’nin projesinin sonuçları

Bu metin, Anis Naccache tarafından hemen Arapçaya çevrildi. Ortadoğu’yu sarstı. Nitekim Azerbaycan’ın çoğunluğu hemen hemen Şii iken, belirlenen diğer devletler için aynı durum söz konusu değildir. .
 Lübnan’da Hizbullah, Lübnan milliyetçi çizgisini savunan genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah ile tam tersine Şeyh Ruhani’yi yüksek sesle alkışlayan yardımcısı Şeyh Naim Kasım arasında derin bir şekilde ikiye bölünmüştür.
 Şiilerin azınlıkta olduğu Suriye’de, Devlet Başkanı Beşar Esad (kendisi de Şii ama son derece laik olan) öfkesini bastırdı ve her şeyi görmezden geliyormuş gibi yaptı.
 Şiilerin çoğunlukta ancak her şeyden önce milliyetçi olduğu Irak’ta, Sünnilerin büyük çoğunluğu –Mukteda el-Sadr da dahil olmak üzere– Suudi Arabistan’a yöneldi.
 İran’da Devrim Muhafızlarından General Kasım Süleymani, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin başlıca rakibi oldu.
 Hem Şii, hem de aynı zamanda Türkçe konuşulan bir ülke olan Azerbaycan’da egemen sınıf yüzünü Türkiye’ye döndü ve sonunda Ermenistan’a karşı savaş başlattı.

Başkan Donald Trump, 5 + 1 (JCPoA) nükleer anlaşmasını bu bağlamda bozdu. Olaylara ilişkin Batı Avrupa okumasının aksine, selefi Başkan Barack Obama’nın « barışçıl » çalışmasının yok edilmesi değil, Ruhani’nin projesinde yer alan ve İran’a Levant bölgesini, Türkiye’ye Kafkasya’nın verilmesini öngören bölgesel yeniden yapılanmaya karşı çıkılması söz konusuydu. Beyaz Saray’ın tek kriteri, yeni ABD birliklerinin konuşlandırılmasını gerektiren yeni savaşların önüne geçmekti.

Ruhani hükümeti mensuplarının aileleri ile halkın yaşam tarzları arasındaki çok belirgin uçurum, 2017’nin sonunda yaygın sokak çatışmalarına neden oldu. Eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad, hem Ruhani’ye, hem de aynı zamanda rehbere karşı bu olaylara bulaştı. Olaylar korkunç bir şiddetle bastırıldı. Tahminen bin kişi olmak üzere çok sayıda kişi öldü, Ahmedinejad kabinesinin eski üyeleri gizlice yargılandı ve açıklanmayan gerekçelerle ağır hapis cezalarına çarptırıldı.

Washington’un artık Sünnileri Şiilere, Arapları da Perslere karşı kullanmayacağını göstermek isteyen Başkan Trump, her bir kampın iki önde gelen askeri liderine suikast emrini verdi: IŞİD’in Sünni halifesi Ebu Bakr El Bağdadi ve Kudüs Gücü komutanı Şii general Kasım Süleymani.

Bunu yaparken ABD’nin hala bölgenin tek hükümdarı olduğunu gösteriyordu. İstemeden İran’da Şeyh Ruhani kampının işini kolaylaştırıyordu. Ruhani « Büyük Şeytan »ı kınamak için hiçbir çabadan kaçınmadı ve Irak gizli servisinin başındaki Mustafa el-Kazimi’yi Amerikalıların suç ortağı olmakla suçladı. Ancak, birkaç hafta sonra Bağdat’a başbakan olarak atandığında, Cumhurbaşkanı Ruhani kendisini tebrik eden ve bununla övünen ilk kişi oldu.

Şeyh Ruhani’nin İsrailli arkadaşları bunun üzerine nükleer bilimci ve Tümgeneral Süleymani’nin arkadaşı General Muhsin Fahrizade’ye suikast düzenledi. Böylece Humeynici eğilimin başı kesilmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Ruhani ve İsrail

Cumhurbaşkanı Ruhani, Levant bölgesi kendisine bırakılırsa Azerbaycan’ı Türkiye’ye teslim etmeye hazırdır. Bu konuda, Batı’daki yaygın inanışın aksine, düşman olmaktan uzak, uzun süredir ortak olduğu İsrail’in yardımına güvenebilir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, İran-Kontra sorununda İsrail ile ilk temas kuran kişi o olmuştu.

Halen Eilat-Aşkelon boru hattının yarısını ve İsrail ekonomisi için vazgeçilmez olan iki terminalini yöneten odur. 2017’nin sonunda, Knesset’in Dışişleri ve Savunma Komitesi, bu konuyla ilgili yapılacak herhangi bir yayını, 15 yıl hapis cezası öngörerek engelledi.

Halen, kalıcı ikametgahının bulunduğu üç ülke olan ABD, İsrail ve İran arasında yaşamını geçiren, fazla iddialı olmayan bir oyun yazarı olan Binyamin Netanyahu’nun kardeşi İddo’yu düzenli olarak Tahran’da kabul eden kişi odur.

Şeyh Ruhani, Joe Biden’in ABD Başkanı olarak atanması durumunda planını gerçekleştirmeyi ummaktadır. Aldatmacadan ibaret olan nükleer anlaşmayı eski haline getirmek gerekmeyecek, sadece Tahran’ın bir kez daha « bölgenin jandarması » olmasına izin vermek yeterli olacaktır.

Çeviri
Osman Soysal

Yazarın aynı konuyla ilgili makaleleri için bakınız:
 1- Emperyalist İran anti-emperyalist oldu
 2- Anti-emperyalist İran, yeniden emperyalist oluyor